Ortadoğu'da kalıcı ve adil bir barış umudu yeşerirken, Türkiye, Katar ve ABD gibi bölgesel ve küresel güçlerin Filistin-İsrail anlaşmasında üstlenmeye hazırlandığı garantörlük rolü, mazlum Filistin halkının geleceği açısından hayati bir güvence olarak görülüyor. Özellikle güç dengesizliğinin hakim olduğu bu coğrafyada, garantörlük mekanizması, İsrail'in olası ihlallerine karşı Filistin'e hukuki bir koruma kalkanı sağlamayı hedefliyor.

Garantörlük nedir ve uluslararası hukuktaki yetkileri nelerdir?

Garantörlük, uluslararası hukukta bir veya birden fazla devletin, iki taraf arasında imzalanan bir uluslararası anlaşmanın ya da tesis edilen bir siyasi/hukuki düzenlemenin (bu durumda muhtemel bağımsız bir Filistin Devleti'nin varlığı, güvenliği ve sınırları) geçerliliğini ve uygulanmasını güvence altına alması demektir.

Garantör devlet, uluslararası anlaşma ile belirlenen şartlara uygun davranır ve esas olarak şu yetkilere sahip olur:

  1. Denetleme ve Caydırıcılık: Garantör ülkeler, anlaşma şartlarının ihlal edilmesini önlemek için sürekli bir denetim ve gözetim mekanizması kurar. Garantörün gücü, anlaşmayı bozmayı düşünen taraf (çoğu zaman güçlü taraf olan İsrail) üzerinde güçlü bir caydırıcılık unsuru yaratır.

  2. Müdahale Yükümlülüğü: Anlaşmanın ihlal edilmesi durumunda, garantör devlete, garanti ettiği düzeni yeniden tesis etmek için diplomatik, ekonomik ve anlaşma metninde açıkça belirtilmişse askeri yollar dahil, her türlü aracı kullanma hakkı ve yükümlülüğü doğar.

    Erdoğan: Gazze'de imar ve takip için görev gücünde yer alacağız
    Erdoğan: Gazze'de imar ve takip için görev gücünde yer alacağız
    İçeriği Görüntüle
  3. Hukuki Dengeleyici: Garantörlük, özellikle Filistin gibi zayıf tarafın güçlü taraf karşısında uluslararası hukuk zemininde ayakta kalmasını sağlayan temel bir dengeleyici rol üstlenir.

Tarihten süzülen sonuçlar: Kıbrıs örneği

Garantörlük mekanizmasının uluslararası tarihteki en çarpıcı ve en ağır yetki kullanımı örneği, Türkiye'nin rol aldığı 1960 Kıbrıs Garanti Antlaşması'dır. Bu antlaşma ile Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini güvence altına almıştı.

Adadaki anayasal düzenin bozulması ve Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğinin tehlikeye girmesi üzerine Türkiye, 1974 yılında garantörlük yetkisine dayanarak askeri müdahalede bulunmuştur. Bu örnek, garantörlüğün sadece diplomatik bir güvence değil, aynı zamanda uluslararası hukukun tanıdığı meşru bir fiili koruma hakkı anlamına da gelebileceğini net bir şekilde göstermiştir.

Türkiye askeri müdahalede bulunabilir mi?

Bu tarihi emsal ışığında, "İsrail'in olası bir barış anlaşmasını ihlal etmesi durumunda Türkiye askeri müdahalede bulunabilir mi?" sorusu hukuki bir temele sahiptir.

Filistin-İsrail anlaşmasında Türkiye'nin üstleneceği garantörlük rolü, eğer Kıbrıs Antlaşması'ndakine benzer şekilde, garanti edilen yapının (örneğin bağımsız Filistin Devleti'nin varlığı veya güvenliği) tehlikeye girmesi halinde garantöre askeri müdahale yetkisi tanırsa, evet, Türkiye uluslararası hukuka uygun olarak askeri müdahalede bulunma hakkına ve yükümlülüğüne sahip olacaktır.

Bu durum, imzalanacak anlaşmanın müdahale yetkisini ne kadar detaylı ve açık bir şekilde tanımladığına bağlıdır. Türkiye'nin garantörlüğü, olası bir barış sürecinde Filistin'in varlığı ve hakları için güçlü bir caydırıcılık unsuru ve son bir güvenlik kilidi işlevi görecektir. Türkiye'nin bu masadaki varlığı, Filistin halkının adil ve kalıcı bir çözüme ulaşma umudunu güçlendiren kritik bir faktördür.

Orta Doğu Haber