Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, İstanbul barış müzakerelerinin önemini ve alınan kararları için kaleme aldı.

***

Son günlerde Türkiye, uluslararası toplantılara ev sahipliği yapması sebebiyle tüm dünyanın ilgi odağı oldu. Türkiye’nin uluslararası arenada artan etkisine paralel olarak Ankara, dünyadaki birçok sorunun çözümünde önemli bir rol oynuyor. Bu sorunlardan biri de üçüncü yılı tamamlanan Rusya-Ukrayna Savaşı'dır.

Türkiye’nin başarılı diplomasisinin bir sonucu olarak İstanbul Müzakereleri

Rusya ile Ukrayna yetkilileri son kez 2022’de yine İstanbul’da bir araya gelmişti. 16 Mayıs 2025’te tarafların tekrar İstanbul’da bir araya gelmeleri aslında son görüşmenin de İstanbul’da yapılmış olmasıyla doğrudan ilgilidir. Zira Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin toplantının İstanbul’da yapılmasını teklif ederken tarafların görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesi gerektiği mesajını da vermiştir.

Ömer Çelik, 'Terörsüz Türkiye' süreciyle ilgili açıklamalarda bulundu
Ömer Çelik, 'Terörsüz Türkiye' süreciyle ilgili açıklamalarda bulundu
İçeriği Görüntüle

2022’de Rusya ve Ukrayna yetkilileri barış konusunda anlaşmış, ancak Kremlin’e göre “Ukrayna, Batı’nın da müdahalesiyle alınan kararları hayata geçirmekten vazgeçmişti". Görüşmenin İstanbul olarak seçilmesinin bir başka sebebi, Türkiye’nin savaşın başladığı tarihten itibaren tarafları barıştırma konusunda büyük çaba sarf etmesi ve denge politikası izleyerek her iki ülke ile de geliştirilen yakın işbirliğini sürdürmeye başarmasıdır. Türkiye, bu süreçte her iki ülke açısından da önemli rol oynayan bir ülke oldu ve olmaya da devam ediyor.

Aslında 15 Mayıs’ta yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda, 16 Mayıs’taki görüşmenin de Türkiye’nin çabasıyla gerçekleştiği anlaşılıyor. Zira taraflar görüşmenin 15 Mayıs’ta yapılacağı konusunda anlaşmalarına ve toplantıyı herhangi bir ön şart olmadan yapacaklarını ileri sürmelerine rağmen toplantı saati ile gündemi konusunda dahi fikir birliğine varamadılar ve son ana kadar da toplantının olup olmayacağı belli değildi. Rusya’nın, muhtemelen karşı tarafın hareket alanını sınırlandırmak için müzakere heyetini son anda açıklaması ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in, Putin’in de müzakerelere katılmasında ısrar etmesi, belirsizliğin artmasında önemli rol oynadı. Türk yetkililerinin İstanbul görüşmelerinin, vazgeçilmemesi gereken son şanslardan biri olabileceğini dile getirmesi ve taraflarla sürekli görüşme halinde olması, bu toplantının gerçekleşmesinde de bundan sonraki süreçte görüşmelerin sürdürülmesinde de belirleyici rol oynadı.

İstanbul barış müzakerelerinden çıkan sonuç

Tüm dünyanın yakından takip ettiği görüşmede taraflar bin kişiye karşılık bin kişinin takas edileceği konusunda anlaşmaya vardılar. Bu, savaşın başlangıcından itibaren bu en büyük esir takası olacaktır. Rusya’yı temsilen zirveye katılan Putin’in müşaviri Vladimir Medinskiy görüşmeden memnun kaldıklarını açıklarken Ukrayna tarafı liderler seviyesinde görüşmenin yapılmasını istedi. Yine toplantıdan çıkan önemli sonuçlardan biri de tarafların ateşkesin ilanı ile ilgili kendi planlarını hazırlamaları ve söz konusu planlarını birbirleriyle paylaşmalarından sonra da görüşmelerin sürdürülmesi konusunda anlaşmaya varmaları oldu. Peki alınan bu kararlar, uluslararası kamuoyunun beklentilerini karşıladı mı?

Toplantının yapılıp yapılmayacağının tartışıldığı ve tarafların çözüm konusundaki görüşlerinin birbirinden 180 derece zıt olduğu bir dönemde alınan bu kararlar, küçük ama önemli adımlar olarak değerlendirilebilir. Nitekim kimse bir görüşmeyle ateşkesin ilan edileceğini, tarafların tüm sorunları çözeceğini beklemiyordu. Dolayısıyla esir takası konusunda anlaşmaya varılması ve her iki ülke yetkililerinin de görüşmelerin sürdürülmesi konusunda mutabık kalması, bundan sonraki süreç için umut verici oldu. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da belirttiği gibi 16 Mayıs, “dünya barışı için önemli bir gün” oldu.

Görüşme sonuçlarına AB’nin tepkisi

İstanbul’daki görüşmeye katılan taraflardan farklı olarak, Avrupa Birliği (AB) liderleri zirvenin sonuçlarını olumsuz değerlendirdi. İngiltere ile Polonya, Rusya’nın tutumunu “kabul edilemez” bulurken Fransa, Rusya’yı “yeni yaptırımlarla” tehdit etti. Almanya Başbakanı Friedrich Merz ise hayal kırıklığına uğradıklarını belirtse de görüşmeyi yine de “olumlu bir sinyal” olarak nitelendirdi. Avrupa ülkelerinin bu yaklaşımının en büyük sebeplerinden biri şüphesiz tüm bu süreçlerin dışında bırakılmasıdır.

Diğer taraftan Rusya’nın ateşkesin ilanı için ileri sürdüğü, Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’un idari sınırlarından Ukrayna birliklerinin çıkartılması ve bu toprakların Rusya tarafından tanınması, Ukrayna’nın silahsızlaştırılması gibi şartlar şüphesiz AB ülkelerinin çıkarına değildir. Kremlin söz konusu şartlar yerine getirilmediği takdirde ateşkesin ilan edilmeyeceğini dile getirirken ateşkesin hem Ukrayna hem de AB tarafından Ukrayna’yı güçlendirmek ve daha fazla silahlandırmak için kullanılmak istediği görüşündedir. Bu sebeple, Moskova “önce mutabakat, sonra ateşkes” derken, Kiev ve AB ülkeleri “önce ateşkes, sonra görüşmeler” tezini savunuyorlar.

Rusya-Ukrayna savaşı, AB ülkelerini hem siyasi hem de ekonomik olarak fazlasıyla yordu ve Ukrayna’ya gösterilen destek her geçen gün daha fazla sorgulanmaya başlandı. Ancak Rusya’nın ileri sürdüğü şartların yerine getirilmesi, Rusya’nın zaferinin kabulü anlamına geldiğinden dolayı AB ülkeleri Ukrayna’ya verdikleri desteği devam ettiriyorlar. Kaldı ki AB ülkelerinin Ukrayna ile nadir elementler anlaşmasını imzalayan Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) farklı olarak Ukrayna’ya verdikleri “desteğin” karşılığını nasıl alacağı da kesinleşmiş değildir. Bu nedenle, AB ülkeleri hem görüşmelere katılmak hem de varılacak anlaşmanın kendi çıkarlarını gözetmesini istiyorlar.

Rusya-Ukrayna barışının anahtarı, Putin-Trump görüşmesinde mi?

ABD, Ukrayna’da hem siyasi hem de ekonomik isteklerini elde etti. AB’yi kendine yeniden muhtaç hale getiren Washington, muhtemel Moskova-Berlin-Paris eksenini de bozdu. ABD, AB ile enerji ve askeri alanlarda geliştirilen işbirliğinin yanı sıra Ukrayna ile de nadir elementler anlaşması imzalayarak ekonomik kayıplarını da fazlasıyla telafi etti. Ancak ABD yönetimi bunlarla yetinmek istemiyor. ABD Başkanı Donald Trump er ya da geç sağlanacak barışın baş mimarı olmak istiyor. Nitekim Türkiye’deki görüşmeleri desteklemesine ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu İstanbul’a göndermesine rağmen Trump, Rusya ile Ukrayna’nın yaklaşımlarının çok farklı olduğunu ve Ukrayna’da barışın anahtarının kendisinin Putin ile görüşmesinde olduğunu dile getirdi.

Putin bugünkü şartlarda Zelenskiy ile bir araya gelmeyi reddediyor. Rus yetkililer bu yaklaşımla “gayrimeşru lider” olarak gördükleri Zelenskiy’e meşruiyet kazandırmak istemedikleri gibi ancak heyetlerin temel konularda anlaşmaya vardığında liderlerin bir araya gelme prensibini savunuyorlar. Diğer taraftan Kremlin, Putin’in yakın zamanda Trump ile bir araya gelebileceğini ve Ukrayna dahil olmak üzere uluslararası sorunları ele almak istediklerini açıkladı.

Trump’ın konuyla ilgili üzerinde durduğu bir başka husus ise her iki tarafın da taviz vermek zorunda kalacağıdır. ABD’li yetkililerin açıklamalarına bakıldığında Washington, Ukrayna’dan toprak bütünlüğü ısrarından Rusya’dan ise Ukrayna’nın silahsızlaştırılması ve Ukrayna’ya Batılı birliklerin konuşlandırılmaması konusundaki ısrarından vazgeçmelerini istiyor. Washington tüm bu açıklamaları yaparken ayrıca Ukrayna’yı desteği kesmekle, Rusya’ya ise yaptırımları artırmakla da tehdit ediyor. Trump’ın açıklamaları her iki ülke üzerinde etkili olmakla birlikte bunlardan bağımsız olarak taraflar da artık barışın tesisini istiyorlar.

Dolayısıyla her iki ülke de İstanbul Zirvesi’nin de gösterdiği gibi en küçük fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Bundan dolayı önümüzdeki günlerde Trump-Putin görüşmesinin de yeni bir Rusya-Ukrayna zirvesinin de gerçekleşmesi muhtemeldir ki Türkiye de tüm bu süreçte aynen Karabağ ve Suriye konularında olduğu gibi başrol oynamaya ve dünya barışına katkı sağlamaya devam edecektir.

[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesidir.]

Kaynak: AAVİDEO