Tel Aviv yönetimi, saldırılarını “Suriye’deki Dürzileri korumak” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışsa da uzmanlara göre bu durum, İsrail’in Arap coğrafyasında uzun süredir izlediği azınlıklar politikasıyla doğrudan bağlantılı.

Tarihsel arka plan: Lübnan’dan Suriye’ye

İsrail’in azınlıklarla ilişki kurma stratejisi yeni değil. 1982’de Lübnan’daki iç savaş sırasında İsrail, Maruni Hristiyanlarla ittifak yapmış ve sonuçta Sabra-Şatilla katliamlarının zeminini hazırlayan süreçte doğrudan rol oynamıştı. O dönemki hedef, Lübnan’ı küçük mezhepsel devletlere bölerek İsrail için tehlikesiz hale getirmekti.

Bugün Suriye’de de benzer bir strateji işliyor. İsrail’in gözünde Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar, Kürtler ve İsmaililer, ülkenin Sünni çoğunluğuna karşı doğal “denge unsurları” ve olası işbirliği ortakları olarak görülüyor. İsrail, bu toplulukları potansiyel müttefik ya da en azından yatırımlık taraflar olarak değerlendiriyor.

Dürziler: Direnişten korunmaya

Dürziler, Suriye tarihinde bağımsızlık mücadelesinin öncüsü olmuş bir topluluk. Ancak Esad rejiminin düşüşünden sonra oluşan karmaşada Dürzi toplumu ikiye bölündü: Bir kısmı merkezi hükümete yakın dururken, bir kısmı muhalif gruplara mesafeli ama rejim karşıtı bir tutum aldı. İsrail, özellikle Güney Suriye’deki Dürzileri “koruma” adı altında bölgeye nüfuz etmeye çalışıyor. 2025’te Şam yakınlarında gerçekleştirilen hava saldırısı bu politikanın bir örneği. Ayrıca İsrail’in Dürzi yoğunluklu bölgelere insani yardım göndermesi de dikkat çekiyor.

Aleviler ve Hristiyanlar: Belirsizlik ve temkin

Aleviler, on yıllardır Esad rejiminin temel dayanaklarından biri. Rejimin düşmesiyle birlikte bu topluluk, hayatta kalma mücadelesine girdi. Bazı Alevilerin İsrail’e doğrudan veya dolaylı yardım çağrısı yaptığı haberleri basına yansısa da genel olarak Aleviler, İsrail’le resmi ya da aleni bir ilişki kurmaktan uzak duruyor.

Hristiyanlar ise ağırlıklı olarak tarafsız kalmaya çalışıyor. Savaşın başında Esad rejimi tarafından “korunan azınlık” olarak lanse edilen Hristiyanlar, yeni dönemde mevcut statülerini korumaya çalışıyor. İsrail ise bu durumu, uluslararası kamuoyunda kendi lehine kullanmaya çalışsa da Suriye Hristiyanları ile doğrudan bir temas kurmuş değil.

İsmaililer ve Kürtler: Mesafeli hesaplar

İsmaililer, özellikle Hama çevresinde yoğunlaşan barışçıl bir topluluk. Şu ana kadar İsrail’le herhangi bir ilişki sinyali vermediler ve dikkat çekmeden hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Şeyh Raid Salah'tan Türkiye'ye: Umudumuz sizsiniz! Şeyh Raid Salah'tan Türkiye'ye: Umudumuz sizsiniz!

Kürtler ise İsrail için özel bir konumda. Tel Aviv, Kürtlerle 1960’lardan bu yana (özellikle Irak Kürtleriyle) taktiksel bir ilişki kurmaya çalışıyor. Suriye Kürtleri, ABD desteğiyle öne çıksa da İsrail bu güçleri bölgesel denklemin önemli bir parçası ve potansiyel bir ortak olarak izliyor.

İsrail’in uzun vadeli stratejisi: Böl, yönet, dengele

İsrail’in bölgedeki temel stratejisi, güçlü ve merkezi Arap devletlerini zayıflatmak ve bunları mezhepsel ve etnik çizgilerle bölünmüş küçük yapılara dönüştürmek. Bu, 1982 tarihli ünlü “Yinon Planı”nın temel mantığı. İsrail için ideal tablo, Dürzi, Alevi, Kürt ve Hristiyan varlıkların bağımsız veya özerk yapılar kurduğu, birbirine rakip ve İsrail karşısında zayıf düşen bir Suriye.

Sonuç: İnce hesaplar, kırılgan ittifaklar

İsrail’in azınlık politikaları, uzun süredir devam eden bir güvenlik stratejisinin parçası. Ancak bu stratejinin doğrudan veya dolaylı uygulamaları, bölgede sadece daha fazla karmaşa ve güvensizlik yaratma potansiyeline sahip. Ne Dürziler, ne Aleviler, ne de diğer azınlıklar homojen ve yekpare topluluklar; içlerinde büyük farklılıklar ve bölünmeler var. İsrail’in bu karmaşık toplumsal dokuyu kendi lehine kullanmaya çalışması, bölgedeki çatışma dinamiklerini daha da keskinleştirme riski taşıyor.

Bu süreçte hem Suriye hem de bölge ülkeleri için temel soru ise şu: Acaba İsrail’in bu tarihi stratejisine karşı nasıl bir bölgesel yanıt geliştirilecek?

daily ummah