Bu yıl gerçekleşen iki büyük saldırı, 7 Ekim 2023'te Gazze'ye saldırılar ile başlayan sıcak çatışmanın bölgeye yayılma ihtimalini daha da güçlendirdi. Bunlardan birincisi, 4 Ocak’ta en az 103 kişinin öldüğü ve yüzlerce yaralının olduğu eski Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani'yi anma törenindeki saldırıdır. İkincisi yine aynı ayda İran’a bağlı Şii milislerin üstlendiği Ürdün'de Suriye ve Irak sınırlarına yakın bir bölgede konuşlanan ABD üssü saldırısıdır. Bu iki olay sonrasında akıllara ilk gelen soru, İran'ın neden ABD üslerini vurduğudur. Daha önce de ABD üslerini vuran İran, bu sefer en az 3 ABD askerinin öldüğü ve 25 askerin de yaralandığı saldırıyı üstlenmemiş olsa da ABD’li yetkililer doğrudan İran’ı hedef alarak verecekleri karşılığın çok boyutlu, aşamalı olabileceğini ve zaman içinde sürdürülebileceğini söyledi. Diğer bir deyişle ABD, doğrudan Tahran’ı hedef alan bir saldırı değil de daha geniş çaplı siber saldırılar ya da gizli operasyonlar da dahil olmak üzere geniş bir kitleye yönelik birden fazla saldırı planlıyor. Daha önce de gerçekleştirilen Irak ve Suriye'deki ABD üslerine yönelik 100'den fazla saldırının aksine Kule 22’ye yapılan saldırıda ilk kez Amerikan askerinin kanının döküldüğü ve öncekilerde olduğu gibi kontrollü bir çatışmanın çok ötesinde bir durum yaşandığı pek çok analist tarafından belirtiliyor.

ABD üsleri neden vuruldu?

İran'ın neden ABD üslerini vurduğuna bakacak olursak, öncelikli sebep enerjidir. Enerji bağlamında İran’ın saldırılarının birincil hedefi ABD'yi ve ABD’nin yakın müttefiki İsrail’i bölgeden ötelemek hatta ötekileştirmektir. Buna en çarpıcı örnek, İran'ın Mart 2023’te Çin’in arabuluculuğunda ezeli düşmanı ve ABD’den en çok silah alan bir enerji aktörü olan Suudi Arabistan ile yaptığı anlaşmadır. Bu anlaşma ile Çin, sembolik de olsa Orta Doğu’da diplomasi gücüyle iki düşman enerji aktörünün arasında bir anlaşmaya varılmasını gerçekleştirebilen bir süper güç oldu. Bir başka örnek ise Gazze’de sürdürülen katliamın bir rövanşı olarak Kızıldeniz’de İran destekli Husilerin, enerji yollarını tehdit edercesine başta ABD ticaret gemileri olmak üzere İsrail’in yanında yer alan ülkelerin gemilerine gerçekleştirdiği saldırılardır. Bu saldırılar yüzünden giderek ABD ve İngiltere’nin hedef tahtasına oturtulsa da İran, Gazze katliamlarına Husiler aracılığıyla cevap verebilen bir aktör konumundadır. Böylece Tahran, nüfuz alanlarını sağlamlaştırırken İsrail’in bölgede özellikle de Körfez’de etkinliğini öteleyebiliyor.

Modi'nin Hindistanı: Fanatizm, tapınak siyaseti ve yükselen İslamofobi Modi'nin Hindistanı: Fanatizm, tapınak siyaseti ve yükselen İslamofobi

İran neden hedef tahtasında?

İran, Çin’in denizlerdeki enerji rotaları üzerindeki kontrolü noktasında önemli bir aktör olduğu için de hedef tahtasında. Washington, Tahran’ı doğrudan vurmak gibi bir niyetinin olmadığını bildirmişse de ABD’deki seçimler arifesindeki 3 Amerikan askerinin öldürüldüğü saldırı Joe Biden yönetimi üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Diğer bir deyişle İran, son saldırıyla ABD iç politikasında ortaya çıkan polarizasyonu ve yönetim üzerindeki baskıyı oldukça artırdı. Dolayısıyla İran’ın saldırılarının bir başka nedeni hiç kuşkusuz siyasidir. Üçüncü bir neden ise 2020 yılından itibaren ABD tarafından İran’ın izole edilmesidir. Sadece Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis suikastı ile değil, Fahrizade gibi isimlerin suikastıyla da İran istihbaratının zafiyetini gözler önüne serilerek, İran’ın prestiji yara almıştır. Aynı zamanda, İsrail ile normalleşme sürecini başlatarak, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve olası İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşmasıyla dönemin Trump yönetimi, İran’ın güneyden kuşatılmasını mümkün kıldı.

ABD nasıl karşılık verir?

Sonuç olarak ABD, İran’a son saldırıdan sonra nasıl bir karşılık verir sorusuna bakacak olursak, Foregn Affairs gibi Washington’ın sözcülüğünü yapan bir dergide ABD’nin Orta Doğu’da askeri varlığını zamana yayarak çekeceği haberleri yayınlandığı halde son gelişmeler bu haberi temelsiz kılıyor. ABD’li yetkililerin demeçlerine ve Amerikan yayın organlarının haberlerine dayanarak gelecek projeksiyonu yapmak yanıltıcı olacaktır. ABD’de yapılacak seçimler sonucunda Demokrat ya da Cumhuriyetçi hiç fark etmeksizin iktidara gelecek hükümetin bölgede yatıştırıcı politikalardan ziyade şahin politikalar izleyeceği olasılığı göz ardı edilmemelidir. Şahin politikalar izleme olasılığının bazı sebepleri vardır. Birincisi, Çin’in ABD’yi yerinden sarsacak güç olmakta hızla ilerlediği algısı ABD’de halihazırda hakimdir. İkincisi, İran’ın Çin’in Orta Doğu’ya ve enerji yollarına hakim güç olmasında rol oynayabilen bir aktör olarak görülmesidir. Üçüncüsü ise İsrail’in Gazze’de gerçekleştirildiği katliamlardan sonra İran’ın yükselen prestiji ve Lübnan, Yemen ve Irak’ta nüfuz alanlarını tahkim etme olasılığıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İran’a verilecek karşılığın çok boyutlu, aşamalı ve uzun süreli olacağını belirttiyse de çatışma ortamının alevlenmesi ve Lübnan gibi ülkelere yayılması Gazze katliamların devam ettiği bir süreçte olasılıklar dahilindedir. Bu çerçevede her ne kadar Çin'in büyük bir savaşın tarafı olmayacağı ve ABD’yi karşısına almayacağı görünür olsa da bu durum Çin’in Rusya, İran hatta bazı Körfez ülkelerini dolaylı yoldan desteklemeyeceği anlamına gelmiyor. Sözün özü, ABD ve müttefikleri özellikle İngiltere bölgede kalıcı olacaklardır ve doğrudan Tahran’ı hedef almaları ihtimal dahilindedir.