Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas), Aralık 1987’deki kuruluşundan bu yana geçen 38 yılda, belki de varlığının en kritik dönemecinde bulunuyor. "Aksa Tufanı" operasyonu sonrası İsrail’in iki yıla yaklaşan topyekûn saldırıları ve ABD desteğiyle yürütülen "Hamas’ı tasfiye etme" stratejisi, hareketi hem askeri hem de siyasi bir varoluş mücadelesine itti.
Ağır bedeller ve kurumsal direnç
Filistinli siyasi analist İbrahim el-Medhun’a göre Hamas, bu süreçte onlarca üst düzey liderini ve binlerce kadrosunu kaybederek ağır bir bedel ödedi. Sadece Gazze’de değil, dünya genelinde finansal ve siyasi bir kuşatma ile karşı karşıya kalan hareket, buna rağmen kurumsal yapısını korumayı başardı. Medhun, Hamas’ın bu aşamadaki en büyük gücünün iç birliği ve Gazze halkının direnişe olan sarsılmaz desteği olduğunu vurguluyor.
İnsani yardım ve yeniden inşa: Siyasi bir savaş
Haberde, Gazze’nin yeniden imarı meselesinin İsrail tarafından bir "şantaj aracı" olarak kullanıldığına dikkat çekiliyor. Analistler, saldırılar durmadan ve İsrail işgali sona ermeden yapılacak bir yeniden inşa planının "siyasi bir yanılsama" olduğunu savunuyor. Hamas, insani yardımların askeri ve siyasi pazarlıklardan ayrı tutulması gerektiğini belirtirken, işgalin yarattığı yıkımın hukuki sorumluluğunun İsrail ve ABD’ye ait olduğunun altını çiziyor.
Bölgesel dengeler ve yeni yol haritası
Hamas’ın önündeki en büyük sınavlardan biri de değişen bölgesel ittifaklar. Hareketin gelecekteki stratejisi şu noktalar üzerinde şekilleniyor:
-
Dengeli ilişkiler: Herhangi bir eksene tamamen bağımlı kalmadan; Türkiye, Mısır ve Körfez ülkeleriyle ortaklıkları geliştirmek.
-
Küresel açılım: Çin ve Rusya ile ilişkileri güçlendirirken, ABD gibi küresel aktörlerle gerçekçi diyalog zeminleri aramak.
-
Ulusal meşruiyet: 2006 seçimlerinden bu yana sahip olduğu demokratik meşruiyeti, toplumsal tabanıyla pekiştirmeye devam etmek.
Uluslararası kamuoyunda değişen rüzgarlar
Siyasi analist Ahmed el-Hile, İsrail’in askeri üstünlüğüne rağmen ahlaki ve siyasi bir izolasyona sürüklendiğini belirtiyor. Uluslararası Adalet Divanı’ndaki soykırım davası ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararları, Hamas’ın müzakere masasındaki konumunu dolaylı olarak etkiliyor. Batı dünyasında yükselen Filistin dayanışması ve İsrail’e yönelik boykot dalgası, hareketin siyasi manevra alanını genişleten unsurlar olarak görülüyor.
Sonuç ve gelecek
Hamas için 38. yıl; bir yandan lider kadrosunun hedef alındığı bir "yok etme" savaşıyla, diğer yandan Filistin davasının ana muhatabı olarak perçinlenen bir siyasi gerçeklik arasında geçiyor. Hareketin önündeki temel görev; uluslararası vesayet projelerini boşa çıkarmak, Gazze’deki insani krizi sonlandırmak ve Filistin saflarını ortak bir ulusal program etrafında birleştirmek.




