Araştırmacı-Yazar Ensar Çalışkan, İdlib’te yaşanan son gelişmeleri ve Soçi’de yapılacak olan Erdoğan-Putin görüşmelerini Ortadoğu Haber için yorumladı.

Esed rejimi Türkiye’nin karşı saldırılarında ağır kayıp verdi ancak sahada taktik tahtadaki asıl değişiklik Türk üretimi silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının kullanmasıyla gerçekleşti. Rusya ve İran’ın, İdlib sahasındaki hareketliliği izleyen ve istihbari yahut askeri emareleri gözlemleyen muhtelif elektronik harp araçları, bu emareleri değerlendirerek atış gerçekleştiren birçok topçu bataryası ve bütün bu süreçlerde kullanılan pek çok askeri merkez Türk SİHA’larınca imha edildi. Nitekim Türkiye ve Rusya arasındaki ateşkes de bu operasyonların ardından geldi. 5 Mart günü gerçekleşen görüşmeyi takiben 6 Mart gecesi ateşkes yürürlüğe girmiş ve yerini Suriye’nin ateşkeslerinde kimsenin ‘ateş’ saymadığı küçük çatışmalar almıştı. Yine de adı ateşkes olan bu süreç boyunca Rusya lazer güdümlü topları muhaliflerin kontrolündeki sivil bölgelerde denemeyi sürdürdü. Hatta sivil yerleşim alanlarını vurmakla kalmadı, vurulan bölgelerde arama kurtarma çalışması yürüten Beyaz Baretlileri dahi hedef aldı.

Bütün bu süreçler Türkiye’ye ciddi tecrübeler kazandırdı. Daha önce bölgede gözlem gücü şeklinde konuşlanan ve buna uygun güçleri sevk eden Türk Silahlı Kuvvetleri artık bölgede muharip güç olarak bulunuyor. Rusya’nın gerçekleştirdiği ancak Esed rejiminin sorumlu tutulduğu saldırıda 33 askerimizin şehit olmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri doğal bir taktik refleks geliştirerek askeri yaklaşımını değiştirdi. Zira bu bir politikadan ziyade İdlib sahası için bir zorunluluk halini almış durumda. Bölgede kendi belirlediği noktaları artık çok daha caydırıcı bir kuvvetle savunan bir Türk ordusu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Elbette Rusya bu yeni vasatı hem politik organları hem de istihbarat servisleri üzerinden yakından izliyor. Aradan geçen bir buçuk senede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’deki yeni pozisyonu, Rusya’nın Suriye’de 2015 yılından bu yana milyarlarca ruble yatırarak elde etmek istediği rolü tehdit eden tek realite halini aldı.

Peki Moskova’da gerçekleşecek zirve öncesi sahadan gelen bilgiler neden Rusya’nın kapsamlı bir harekat düzenleyebileceğini işaret ediyor? Yahut Rusya neden böyle düşünülmesine sebebiyet veren bir askeri aksiyon geliştiriyor? Öncelikle burada Rusya’nın 2020 yılında ateşkesin sağlandığı zirve öncesi 33 askeri şehit ederek görüşmeye psikolojik üstünlükle girme çabasının altını tekrar çizmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin sahadaki taktik / psikolojik üstünlüğü Rusya’ya bırakmamak adına ‘Esed güçlerine’ düzenlediği hava saldırıları görüşmeler öncesindeki negatif görüntüyü tümden değiştirmişti. Rusya temelde bu durumun hem tekrarını yaşamak istemiyor hem de Türkiye’ye bu kez daha önce iletemediği mesajı bu kez iletebilmek istiyor. Suriyeli muhaliflere ait bataryaların Rusya’ya ait noktaları doğrudan hedef alması da bu durumun Türkiye tarafından algılandığını işaret ediyor.

Öte yandan Moskova’da gerçekleşecek Erdoğan-Putin görüşmesi Suriye’nin geleceği açısından çok önemli bir yere sahip. Saha izlenimlerimden anladığım kadarıyla bu görüşme öncesi bölgede yaşanacak askeri hareketlilik Türkiye veya Rusya’dan birinin Suriye sahasında ne kadar kalıcı olacağını belirleyecek. Yani iki yumurtadan birinin kırılma ihtimali açıkça belirginleşmeye başladı. Her iki taraf bu durumu mümkün olduğu kadar ötelemeye çalışsa da yaşanan gelişmeler iki tarafı da yeni bir güç gösterisine doğru itiyor. Türkiye’nin 900 km sınırının olduğu Suriye’de kendisini doğrudan hedef alan Esed rejimi, IŞİD ve YPG-PKK gibi terör örgütlerine karşı yürüttüğü sınır hattını koruma operasyonundan vazgeçmesi beklenen bir durum değil. Türkiye’nin lojistik olarak Suriye sahasına yakın ikmal alanları ve kararlı bir şekilde sahada var olma çabası sahadaki tüm taraflara kararlılık mesajını iletiyor.

(Fotoğraf: 28 Şubat 2020 / Serakib,Neyrab savaş hattı)

Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği agresif askeri varoluş çabası Rusya, İran ve Esed rejimi tarafından endişeyle karşılanıyor. Buna karşılık olarak Rusya bölgede elinde bulundurduğu hava hakimiyetini caydırıcı bir güç olarak masada tutuyor. Esed rejimi ve rejimi destekleyen İran destekli Şii paramiliter güçler varlıklarını yavaş yavaş İdlib sınırına doğru kaydırıyor.

Sahada inanılmaz bir hareketlilik yaşanıyor. Her iki taraf da durumun farkında ve mümkün olduğu kadar süreci korumayı hedefliyor. Mevcut durumu koruma içgüdüsü taraflar açısından her ne kadar ağır bassa da bölgede yaşanacak büyük ve kanlı bir savaş artık sadece bir kıvılcıma bakıyor.

Türkiye bölgede gerçekleştirdiği insan hayatını önceleyen politikasını sürdürmeye çalışıyor. İdlib’de yaşayan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik adımlar atan Türkiye, en azından bulunduğu bölgeleri muhafaza etmek zorunda. Savaşın başlaması yahut elde bulunan bölgelerin kaybedilmesi 5 milyona yakın insanın Türkiye sınırına gelmesi anlamına geliyor. 11 yıldır milyonlarca mülteciye kucak açan Türkiye’nin böyle bir gücü kaldıracak hem politik hem de ekonomik durumunun olmaması da elbette mühim bir nokta. Türkiye açısından tek sorun bu değil. Suriye’de sergileyeceği yanlış bir tutum bu topraklardaki terör unsurlarının Türkiye’ye karşı daha da cesur bir hale gelmesini sağlayabilir. Türkiye burada her ne kadar Rusya ile yapılan anlaşmalara ‘’güvense de’’ Rusya’nın anlaşmalara sadakat noktasındaki bozuk sicili göz ardı edilemez. Bu yüzden Türkiye Suriye’de güçlü bir şekilde var olmak zorunda. Yaptığım görüşmelerde askeri yetkililerin bunun farkında olduğunu müşahede etmek benim açımdan umut verici idi. Türkiye bir an önce Suriye’de Rusya’nın hava hâkimiyetini kıracak girişimleri uluslararası arenada, hassaten NATO nezdinde ortaya koymalı. Türkiye’nin yeni bir göç dalgasına hazır olmadığını bilen Rusya bu kozla Türkiye’yi sıkıştırmak ve Suriye’de yeni tavizler koparmanın peşinde. Rusya sürekli yaptığı saldırılarla ve ihlallerle Türkiye’nin bölgedeki askeri sinir uçları ile oynuyor. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu bilen Rusya 2020’de yaşanan savaşta desteklediği güçlerin gördüğü zararın ve kendi imajının ne kadar zedelendiğinin (TSK’ya ait SİHA’ların Rus yapımı hava savunma sistemlerini imha etmesi) farkında. Bunu bildiği halde hala cüretkâr şekilde hamlelerini yapıyor.

Savaş kapıda. Fakat bu savaşın sonucunu belirleyecek tek bir taraf var. O da Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Türkiye çekingen davranır ve Rusya’nın kendisini küçük krizler yahut güç gösterileri ile masaya oturmaya ikna etmesini kabul ederse mevcut durumu koruması ileride çok daha zor bir hal alacak. Fakat Türkiye bir önceki savaşta olduğu gibi cüretkâr davranır, Suriyeli muhalifleri de bu konuda akıllı askeri stratejilerle hareket ettirebilirse Suriye’de Rusya’nın çöküşünü, kadim bir imparatorluğun bakiyesi olan Türkiye’nin bölgede güçlü yükselişini izleyebiliriz. İdlib’de yaklaşmakta olan bir savaşın sonucunu tarafların cüret düzeyi ve kararlığı belirleyecek.