Gazze Şeridi'nde, son haftalarda İsrail tarafından iade edilen yüzlerce naaşın kimliklerinin belirlenmesi, bölgedeki çöken sağlık sistemi ve İsrail'in uyguladığı engellemeler nedeniyle büyük bir insani krize dönüştü. İadesi yapılan, çoğu isimsiz ve sadece numaralandırılmış cesetler, Gazze hastanelerinde doktorlar ve aileler için sessiz bir mücadele alanı yarattı.
Adli Tıp ekipleri çaresiz: "Tek aracımız ellerimiz ve inancımız"
Gazze Adli Tıp Komitesi Başkanı Dr. Ahmed Duhahir, Quds Haber Ağı'na (QNN) yaptığı açıklamada durumun vahametini gözler önüne serdi: "Cesetleri dondurma dolaplarında saklıyoruz. Kızılhaç bunları sağladı, çünkü morga, soğutmalı kamyonlara, hiçbir şeye sahip değiliz. Tek araçlarımız ellerimiz ve inancımız."
Elektrik kesintileri, bombalanan hastaneler ve tıbbi sistemin tamamen çöküşü altında, adli tıp ekipleri normalde bu amaçla kullanılmayan odalarda çalışıyor. Dr. Duhahir, Gazze'nin morg ağından geriye kalanların Nasır Tıp Kompleksi'nde küçük bir oda ve Şifa Hastanesi'nde eski, dökülen bir bina olduğunu belirtti.
Sağlık Bakanlığı Bilgi Birimi Başkanı Zaher el-Wahidi, ekiplerin neredeyse hiçbir şeyle imkansızı başardığını söyledi. QNN’e konuşan el-Wahidi, "Cesetler bazen onlarca gruplar halinde geliyor. Her birini belgeliyor, fotoğraflıyor ve etiketliyoruz, ancak uygun ekipman veya laboratuvar olmadan, elimizdeki az şeye güvenmek zorundayız" dedi. Ailelere sevdiklerini teşhis etmeleri için sadece beş gün tanınıyor; kimliği belirlenemeyenler ise kodlanmış numaralar ve kağıt parçalarına elle çizilmiş koordinatlarla işaretlenmiş mezarlıklara defnediliyor.
DNA testi engeli ve işkence
El-Wahidi'ye göre, Gazze Şeridi'ne İsrail'den teslim edilen 270 naaşın büyük çoğunluğu hala isimsiz. Şu ana kadar sadece 76 ceset kimliklendirilebildi. Zaten 520'den fazla kimliği belirsiz ceset daha önce defnedilmiş durumda.
Hükümet Medya Ofisi Sözcüsü Dr. İsmail el-Sevabite, krizin lojistikten öte ahlaki ve insani olduğunu vurguladı. El-Sevabite, İsrail'in DNA testi ekipmanlarının ve modern adli tıp makinelerinin Gazze'ye girişini engellemeye devam ettiğini belirterek, "Bu, her türlü insanlık ilkesinin ihlalidir. Filistinliler ölümlerinde bile onurdan mahrum bırakılıyor" dedi.
Yetkililer, İsrail'in iade ettiği bazı cesetlerin isimleri ve gözaltı tarihleri dahil olmak üzere ayrıntılı kayıtlarına sahip olmasına rağmen, bu bilgileri açıklamayı reddettiğini aktardı. Naaşları inceleyen sağlık çalışanları, birçok cesette işkence izleri, kırık kemikler ve yakın mesafeden kurşun yaraları tespit edildiğini; bunun da bazı kişilerin canlı olarak alındığını ve sahada infaz edilmiş olabileceğini düşündürdüğünü belirtti.
Bir aile hikayesi: Eksik parmaktan tanıma
Khitam Ebu Gharqud için teşhis, ne bir yüz ne de bir DNA testi aracılığıyla geldi; aksine eksik olan bir şeyle geldi. İki yıl önce kaybolan kardeşi Adel'in iade edilen naaşlarının fotoğraflarını incelediğinde, gözleri bir görüntüye takıldı: çürük ve solgun bir el, savaş öncesinde kesilmiş bir parmağın eksik olduğu yer... Onu böyle tanıdı.
Khitam, naaşların üst üste yığıldığını ve onursuz bir şekilde plastiklere sarıldığını aktardı. Gömme işlemi sırasında bile, "Hayal ettiğimiz veda değildi... Naaşı kırılgandı, parçalanıyordu. Ona dokunamadık bile. Sadece tekrar yok oluşunu izledik, bu kez toprağın altında" dedi.
Uluslararası tepkisizlik "utanç verici"
Sağlık Bakanlığına göre, İsrail bu tür ekipmanların girişini engellemeye devam ediyor ve Gazze'deki adli tıp ekiplerini çaresiz bırakıyor. Dr. el-Sevabite, "Ölümden sonra bile Filistinliler onuru hak ediyor. Tek istediğimiz, isimlerini geri getirecek araçlardır" dedi.
Yetkililer, uluslararası toplumun adli tıp desteği taleplerine kayıtsız kalmasını "hayal kırıklığı ve utanç verici" olarak nitelendirdi. Gazze'de bugün isimlerin yerini numaralar alıyor, mezarların yerini dondurma dolapları. Ancak doktorlar, aileler ve tanıklar, İsrail işgalinin alamayacağı tek bir şey için mücadele etmeye devam ediyor: hatırlama hakkı.





