Gazze'de insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birinin yaşanmasına neden olan saldırılarına devam eden İsrail, haber akışını engellemeye ve tek taraflı bir anlatının hakim olmasını sağlamaya çalışırken gazetecileri sistematik olarak hedef alıyor.

İsrail ordusunun saldırılarında, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde 122 gazeteci öldü, onlarcası yaralandı. Ayrıca Lübnan'ın güneyinde de gazetecileri hedef alan saldırılar düzenlendi. Doğrudan hedef almanın yanı sıra gazetecilerin işlerini yapması da çeşitli yöntemlerle engellendi.

İsrail tarafından 13 Ekim'de doğrudan hedef alınarak yaralanan Al Jazeera Lübnan muhabiri Carmen Joukhadar ve 2010'da Gazze'ye yardım götürürken uluslararası sularda İsrail saldırısına uğrayan "Özgürlük Filosu"nda bulunan ve tutuklanarak İsrail hapishanelerinde kalan İspanyol gazeteci David Segarra, AA muhabirine, İsrail’in gazetecilere yönelik doğrudan ve sistemli saldırılarını değerlendirdi.

"Gazeteciler haber yapmalı, asla haber olmamalılar"

Al Jazeera Lübnan muhabiri Joukhadar, Al Jazeera ekibi olarak Lübnan'ın güneyinde biri 9 Ekim, diğeri ise 13 Ekim'de olmak üzere iki kere saldırıya uğradıklarını söyledi.

Reuters muhabiri Lübnanlı gazeteci İsam Abdullah'ın hayatını kaybettiği 13 Ekim'deki saldırıda yaralanan 6 gazeteciden biri olduğunu belirten Joukhadar, "Korkunç bir deneyimdi. Gazeteciler haber yapmalı, asla haber olmamalılar. Herhangi bir çatışmayı ya da savaşı haberleştirirken alınması gereken tüm önlemleri alıyorduk. Ekipmanlarımızı giyiyorduk ve bu bizim gazeteci olduğumuzu gösteriyordu. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Uluslararası Af Örgütü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yürütülen soruşturmalara göre, tüm bu önlemlere uyuyorduk ve İsrail güçleri bizim gazeteci olduğumuzu biliyordu. Bu, gazetecilere yönelik kasıtlı bir saldırıydı." ifadelerini kullandı.

Joukhadar, İsrail'in, sadece kendi anlatısının yayılmasını sağlamak ve bunun dışındaki her şeyin yayımlanmasını engellemek istediğini kaydetti.

Canlı yayında her şeyi gözler önüne serdikleri için hedef alındıklarını belirten Joukhadar, saldırı anını şu şekilde anlattı:

İsrailli esirden Netanyahu'ya mesaj: "Ölümüme yol açacaksın!" İsrailli esirden Netanyahu'ya mesaj: "Ölümüme yol açacaksın!"

"Aslında 2 roketin hedefi olduk. İlk roket meslektaşımız İsam Abdullah'ı öldürdü, diğeri ise doğrudan Al Jazeera'nın arabasına isabet etti. Ben arabanın hemen yanındaydım. Araba havaya uçtu. Arkamdan şarapnel parçaları geldi. Çok sayıda şarapnel parçası vücuduma isabet etti. Birçok ameliyat geçirmek zorunda kaldım. Şimdi bacağımdaki ana sinirlerden birinde hasar var, bu yüzden hala acı çekiyorum."

"Gazeteciliğin ve gazetecilerin gücüne inanıyorum"

Joukhadar, İsrail'in gazetecileri hedef almasına rağmen pek çok gazetecinin harika iş çıkardığını vurguladı.

Gerçeği saklamak isteyen medya kuruluşlarının varlığına da değinen Joukhadar, söz konusu kuruluşların olan bitenler hakkında yayın yapmaktan kaçındığını belirtti.

Joukhadar, "Artık sosyal medya çağında yaşıyoruz. Yani her şey sosyal medyada ifşa edilebiliyor. İsrail için Gazze'de ya da Lübnan'ın güneyinde olup bitenleri ve gerçeği saklamak o kadar da kolay değil. Ben gazeteciliğin ve gazetecilerin gücüne inanıyorum. Dünyanın her yerinde iyi gazetecilerimiz var ve onlar fark yaratıyorlar. Bu farkı sokaklarda görüyoruz. Bu sayede dünyanın her yerinde birçok gösteri düzenleniyor. Bu gazeteciler sayesinde oluyor." diye konuştu.

"Bu bir savaş değil, bir katliam, bir soykırım"

İspanyol gazeteci Segarra da daha önce de bulunduğu Gazze Şeridi'ne 2010'da İstanbul'dan yola çıkan "Özgürlük Filosu" ile gidişinde uluslararası sularda İsrail donanmasının saldırısına uğrayarak kaçırıldıklarını ve önce Aşdod Limanı'na oradan da Negev Cezaevi'ne götürüldüklerini söyledi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına savaş denilmesine rağmen bunun bir savaş olmadığını söyleyen Segarra, "Bu bir savaş değil, bir katliam, bir soykırım. Mesela 2009'da yıkım çok büyüktü. 2014'te ondan daha kötüydü. Hatta 2014'te gazetecileri öldürmeye, hedef almaya başladılar. 2014'te 17 gazeteciyi öldürdüler. Bu, o zamana kadar basına karşı yapılan en kötü saldırıydı. Şimdi ise GPS ile tespit edip güdümlü füzelerle hedef alınarak öldürülen 120'nin üzerinde gazeteciden bahsediyoruz. Gazetecilere, akademisyenlere ve sivil halka yönelik eşi benzeri görülmemiş bir katliamla karşı karşıyayız." ifadelerini kullandı.

"Batı medyası artık hegemon değil"

Segarra, savaşlarda insanların ölmesinin kaçınılmaz olduğunu fakat İsrail'in gazetecileri çatışmanın olmadığı alanlarda, evlerinde ve medya ofislerinde kasıtlı olarak öldürdüğünü vurguladı.

İsrail'in haberin yayılmasını engellemek için bunu yaptığını söyleyen Segarra şunları kaydetti:

"Batı medyası artık hegemon değil, dünyadaki bilgi tekeli değil. Bu röportaj bunun bir örneği. Dolayısıyla artık her çatışmanın anlatısında bir çeşitlilik var ve bu iyi bir şey, çünkü gazetecilik bu. Bir hikaye ve diğer hikaye ve hatta diğeri ve diğeri. Yani artık birden fazla sesimiz var. CNN, BBC ya da diğer bazı ajanslar, medya kuruluşları ya da televizyonlar gibi Batılı geleneksel büyük medyanın yüzü kararmaya başladı. Çünkü herkes hikayenin tamamını anlatmadıklarını çok kolay bir şekilde fark edebiliyor. Son derece tek taraflılar, son derece özneller, bir tarafı son derece sustururlar ve hatta dilin kullanımına ilişkin pek çok çalışma yaparlar. Bir İsrailli öldürüldüğünde, 'Şu isimli ve bu soyada sahip bir İsrailli öldürüldü' diyorlar, 'Hadi ailesiyle görüşelim' diyorlar. Binlerce Filistinli öldürüldüğünde, onların sadece 'öldüğünü' söylüyorlar. Filistinlilerin adları, soyadları, aileleri ve hikayeleri yok. Biz gazeteciler olarak bu insanların hikayelerini de anlatmalıyız."

Segarra, İsrail'in son yıllarda neredeyse dünyanın her yerinde medya dünyası üzerindeki hakimiyetini kaybettiğini de dile getirdi.

Avrupa ve ABD'de gençlerin Filistin yanlısı olmaya başladığını belirten Segarra, "Çünkü Filistin yanlısı olmak adaletten yana olmaktır, barıştan yana olmaktır, dekolonizasyondan yana olmaktır, eşitlikten yana olmaktır. Filistinliler ve yeni küresel güney medyası sessizliği bozuyor, bu sansürü kırıyor. Bu küçük ya da büyük bir medya devrimi ve bunu da düşünmemiz gerekiyor." diye konuştu.