Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Öğretim Üyesi ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, ABD Başkanı Donald Trump'ın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretlerin satır aralarını kaleme aldı.
***
Ünlü İngiliz casus Thomas Edward Lawrence, uzun yıllar boyunca yaptığı gözlemlerini 1. Dünya Savaşı'nın sonunda 27 maddede toplayıp kendisinden sonra da Arap coğrafyasında faaliyet göstereceklere adeta bir talimat olarak yayımlamıştır. Önce Kahire'de İngiliz Savaş Bürosu'nun yayımladığı Arab Bulletin'de, akabinde de muhtelif yerlerde yayımlanan bu talimat kılıklı önerilerin, ABD Başkanı Trump tarafından da okunduğu anlaşılmaktadır.
Lawrence, talimatnamesinin birinci maddesinde bölgede faaliyet göstereceklerin öncelikle "kötü bir başlangıcın bedelini ödememek için" Arap muhataplarına güven telkin etmelerini ve ilk etapta olumlu intiba vermeleri gerektiğini salık veriyordu. Trump'ın birinci döneminde Körfez'e yaptığı ziyaretinin aksine ikinci turunda bu tavsiyeye uyduğu görülmektedir. Lawrence'in "Araplar hakkında mümkün olan her şeyi öğrenin" tavsiyesinin Trump'ın danışmanlarınca ciddiye alındığı anlaşılmaktadır. Zira Trump'ın birinci ziyaretinde ortaya koyduğu doğrudan amir pozisyonunu bırakıp daha eşit şartlarda görünmeye çalışması da bunu göstermektedir.
ABD Başkanı Trump'ın 13-16 Mayıs'ta Körfez'e yaptığı görkemli ziyaret sırasında konuşmaları, mesajları ve davranışları, eskiye nazaran bölgesel gerçeklerle yüzleşmeyi öğrendiğini ortaya koymuştur. Elbette hem ABD'nin bölgedeki tarihsel rolünden aldığı gücünü ve kendi karakterindeki vazgeçilmez gururunu da sergilemeyi ihmal etmeyen Trump'ın, bu sefer isteklerini dikte etmek yerine karşı tarafın talepleri haline dönüştürmeyi başardığını söylemek mümkündür.
Nitekim gerek Suudi Arabistan'da gerek Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) kendisine gösterilen ilgi ve nadir uygulanan geleneksel karşılama törenleri, muhataplarının da bu ziyareti benimsediklerini ve ABD Başkanı'nın varlığının göze batmadığını göstermiştir. Zira Trump, 2018'deki ziyaretinde küre etrafında nefret uyandıran ve husumetleri besleyen görüntüsünün aksine bu sefer her bir ülkeyi kendi şartlarına göre muhatap almış ve onların duymak istedikleri kavramları sıkça kullanarak yeni dönemdeki siyasetinin işaretlerini de vermiştir.
Trump, gerek iç politikada gerekse de dış politikada sergilediği değişken davranışları yüzünden "güvenilmez" olduğu intibaını uyandıran bir siyasetçi olmasına rağmen bu ziyaretin temel amacının karakteriyle uyumlu olması, ona en azından şimdilik güven duyulmasını sağlamıştır. Kim bilir belki bu durum da onun değişken karakterinin bir sonucudur. Trump, her halükarda Körfez'de bilinenden farklı görünüp isteklerini muhataplarının istekleri haline dönüştürmeyi başarmıştır.
Trump, Körfez'den ne istedi?
Ticaret savaşlarını Oval Ofis'i teslim aldığı ilk gün başlatan Trump, istediklerini masasından verdiği emirlerle alamayacağını fark etmiştir. Çin ve onunla iş yapan herkese savaş açmanın beklenen neticeleri vermeyeceğini hızla anlayan Trump, Çin'in en önemli ticari ortağı durumuna gelen Körfez'i kendi yanına çekip Körfez ülkelerinin kaynaklarını kullanarak daha başarılı olacağını kavramıştır.
Zira, her ne kadar kendisinin de Suudi Arabistan'da vurguladığı gibi 2. Dünya Savaşı'ndan itibaren bölgeyle olan ilişkileri ABD'yi patron durumuna yükseltmiş olsa da zemin özellikle tüketim sayesinde zaman içinde ABD'nin aleyhinde kaymaya başlamıştır. Körfez ülkelerinde artan nüfus ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar, bölgeyi başta Çin olmak üzere başka pazarlara da açmıştır. Siyaseti bir tüccar mantığıyla yapan ve bunu da her fırsatta açıkça ortaya koyan Trump, Körfez'de bütün dünyaya çatışma ve savaş değil, ticaret istediğini ilan etmiştir. Nitekim Suudi Arabistan, Katar ve özellikle BAE ile yaptığı iş ve yatırım anlaşmalarıyla istediğini de almıştır.
Trump'ın bu gezisinde pek fark edilmeyen ana sloganı "satın alma zamanı" olmuştur. Bu slogan, ticareti önceleyen Trump'ın taleplerini, ticaretten hoşlanan Körfez liderlerini de mutlu ederek taleplerin eşitlenmesine imkan vermiştir. Elbette bu slogan Körfez sermayesinin ve son yıllarda farklı taraflara kaymaya başlayan Körfez devlet fonlarının ABD'de yatırım yapmasının önünü açarken, aslında gizli bir mesaj da vermektedir. Son 10 yıldır bölgede genç liderler arasındaki rekabet zaman zaman aralarında husumet, bazen de bloklaşmayı sağlarken; bu liderler ülke dışında yaptıkları harcamalarla istedikleri bölgesel veya küresel prestiji sağlayamadı. Bu noktada Trump'ın 2018'de kabaca "Ben yoksam siz yoksunuz." ifadesiyle nefret uyandıran mesajını bu sefer "satın alma zamanı" gibi yumuşak ve Körfez liderlerinin kabul edebilecekleri bir slogana dönüştürmesi, bir prestij satın alabilecekleri imasıdır. Bu yeni sloganla bu liderlere ABD ile ticaret sayesinde kendi savunma ihtiyaçları ve kalkınma araçlarını alabilecekleri söylenmiştir. Ayrıca, Körfez ülkelerine sahip oldukları kaynaklarla hiçbir etik sorgulaması yapılmadan dünya liglerinde varlık gösterebilecekleri ima edilmiştir.
Bölgesel sorunlar için çözüm üretildi mi?
Trump'ın açık görüşmelerinde ülkelerin gücünden, liderlerin kahramanlık ve savaşçılıklarından, sahip oldukları kültürden ve bugüne kadar yaptıkları yatırımlardan büyük harflerle konuşurken, bölgede akan kandan, Gazze'nin geleceğinden söz etmemesi de dikkat çekmiştir. Bu noktada kamuoyu önünde tartışılmasa da kulislerden gelen bilgilerden Trump'ın ilk döneminde asrın barış planı olarak sunduğu ve esasında Filistinlileri yok sayan Abraham Anlaşmaları projesi hala gündemindedir. Zaten Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın girişimiyle önüne çıkarılan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'ya, Abraham Anlaşmaları'na katılmasını açıkça teklif etmesi de geçmiş iddiasında ısrarcı olduğunu göstermiştir.
ABD Başkanı muhtemelen tüccar kimliğiyle Suriye üzerindeki ambargoların kaldırılacağını ilan ederken, yeni bir pazarlık konusu açmıştır. Bütünüyle kendi elinde olmasa da böyle bir irade göstermesi, Suriye'nin geleceği açısından önemli gelişme olsa da Trump gibi birinin bunu İsrail lehine pazarlık konusu yapmadığını düşünmek mümkün değildir. Hatta kendisi yapmasa bile ABD'deki müesses nizam, bu durumu mutlaka kullanacaktır.
Sonuç olarak Trump'ın Körfez ziyaretinin en önemli yönlerinden bir tanesi, bölgesel meselelerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın inisiyatifi ve Türkiye'nin rolünün vazgeçilmez olduğunu hatırlatmasıdır. Gerek Trump'ın muhataplarıyla konuşmaları sırasında sık sık Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve onunla olan güçlü ilişkilerini vurgulaması, gerekse de Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile yapılan toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son anda çevrim içi şekilde davet edilmesi, bu konudaki yaklaşımı açıkça ortaya koymuştur. Bu şekilde her ne olursa olsun bölgede Türkiye dışarıda tutularak bir şeyin yapılamayacağı teyit edildiği gibi bölge liderleriyle kurulan ilişkiler de bir noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'a onaylatılmıştır. Ancak bütün bu olumlu görüntülere rağmen bölgenin temel meseleleri hala eski konumunu korumaktadır ve yeni çözümler beklemektedir.
Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Öğretim Üyesi ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkanıdır.