Siyasi gözlemciler ve araştırmacılar, ABD'nin Orta Doğu'daki değişen politikalarını, Washington'ın ekonomik ve güvenlik eksenleri üzerinden kurmaya çalıştığı bir hegemonya stratejisi olarak değerlendiriyor. Kudüs Press'e konuşan analistler, bu stratejinin, İsrail'in Gazze'deki savaş suçları ve direnişi nedeniyle karşılaştığı çıkmazla sekteye uğradığını, zira İsrail'in eylemlerinin Amerikan çıkarları üzerinde "stratejik bir yük" oluşturduğunu ve bölgede normalleşme sürecini baltaladığını belirtiyor.
Uzmanlar, Gazze'deki savaşın, ABD'nin Orta Doğu haritasını yeniden çizmek için kullandığı bir araç haline geldiğini, bu kapsamda Türkiye gibi bölgesel güçlerin yeni güvenlik düzenlemelerine dahil edilerek Washington'ın uzun vadeli stratejik dengelerine hizmet etmesinin amaçlandığını ifade ediyor.
Amerikan dönüşümleri: Çıkarlar ve İsrail kısıtlamaları
Yazar ve siyasi araştırmacı Maamoun Abu Amer, ABD'nin Orta Doğu'daki bölgesel varlığını güçlendirme çabalarının Washington'ın küresel hegemonya stratejisinin bir parçası olduğunu belirtti. Abu Amer, mevcut Amerikan yönetiminin nüfuzunu iki ana eksen üzerinden sağlamlaştırmaya çalıştığını ifade etti:
-
Ekonomik eksen: Körfez rejimleriyle ilişkileri güçlendirmek. Körfez ülkelerinin ABD'deki yatırımlarının 1.5 trilyon doları bulduğu ve bu durumun Washington'a bölgede ek nüfuz sağladığı vurgulandı.
-
Stratejik-güvenlik eksenleri: Türkiye ve Mısır gibi etkili bölgesel güçlerle ilişkileri derinleştirmek. Mısır'ın ABD politikasında kilit bir rol oynadığı, Türkiye'nin ise NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olması ve Suriye, Irak, Doğu Akdeniz gibi dosyalarda merkezi bir aktör olması nedeniyle öncelikli görüldüğü belirtildi.
Abu Amer, bu ilişkilerin ABD'nin hem ekonomik hem de askeri varlığını desteklediğini, aynı zamanda Washington'ın İsrail ile olan ilişkisini koruma amacına hizmet ettiğini kaydetti. Ancak, ABD'deki iç karmaşıklıkların İsrail hükümetine karşı kararlı duruşlar almayı engellediğini de sözlerine ekledi.
Analist, "Amerikan çıkarları ile İsrail'in uzlaşmazlığı arasındaki bu çelişkinin, Washington'ın bölgesel istikrar vizyonunu, özellikle de İsrail'i bölgeye entegre etmeyi amaçlayan 'İbrahim Anlaşmaları' sürecini dayatma yeteneğini engellediğini" vurguladı. Gazze ve Lübnan'daki İsrail savaş suçlarının bu sürece büyük bir engel teşkil ettiğini ve normalleşme dairesini genişletme şansını zayıflattığını ifade etti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın normalleşmenin uzun zaman alabileceği yönündeki açıklamasının, ABD'nin İsrail'i bölgeye entegre etme projesinin karşılaştığı zorlukların boyutunu yansıttığını belirtti.
Abu Amer, Gazze'deki savaşın devam etmesi ve İsrail'in ateşkesi reddetmesinin Amerikan çıkarlarını tehdit ettiğini, İsrail'in davranışının Washington için stratejik bir yük haline geldiğini ve Orta Doğu'da istikrarı sağlama çabalarını baltaladığını sözlerine ekledi.
Türkiye için merkezi rol
Uluslararası Çatışma Çözümü Uzmanı ve İsrail İlişkileri Uzmanı Ali Al-Avar ise Gazze'deki savaşın bölgenin sınırlarını aştığını ve Orta Doğu'nun yeniden şekillenmesinin merkezi haline geldiğini ifade etti. Al-Avar, savaşın ritmini ABD'nin belirlediğini ve yeni bölgesel ilişkiler haritasını Washington'ın çizdiğini savundu.
Al-Avar, Washington'ın Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi aktif bölgesel güçleri gelecek aşamanın şekillendirilmesine dahil etmeye çalıştığını belirtti. ABD'nin Türk güçlerinin Gazze'de güvenlik gücü olarak uluslararası bir gücün parçası olmasında ısrar etmesinin, Ankara'ya yeni bölgesel düzenlemelerde merkezi bir rol verme arzusunu yansıttığını söyledi.
Türk güçlerinin varlığının amacının, Hamas'a en yakın ve onu etkileme yeteneğine sahip bir taraf aracılığıyla hareketle iletişime geçmek olduğunu öne süren Al-Avar, Ankara'nın siyasi ve ekonomik baskı araçlarına sahip olmasının, Hamas'ı Filistin sistemi içinde siyasi bir hareket olarak tutarken bu rolü üstlenmesi için en uygun aday haline getirdiğini ifade etti.
Al-Avar, İsrail'in bu yönde güçlü bir muhalefeti olmasına rağmen, ABD'nin Tel Aviv'e baskı yaparak Türk güçlerinin Gazze'ye girmesine izin vermesini sağlayacağını tahmin etti. Böylece Türkiye'nin, 1917'den bu yana ilk kez, ancak bu kez uluslararası bir çerçevede Gazze'ye geri döneceğini vurguladı.
Daha geniş bölgesel ilişkiler konusunda Al-Avar, Suriye'nin yeni denklemde yer alacağını ve Washington'ın Türkiye, İsrail ve ABD çıkarları arasında hassas bir denge kurmaya çalışacağını belirtti. Bu dengenin, Türkiye'nin Suriye'deki çıkarlarının korunmasını, ABD koruması altında İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki kontrolünün sağlanmasını ve belki de Şam ile Tel Aviv arasındaki gelecekteki herhangi bir anlaşmaya Türkiye'nin sponsorluğunu içerebilecek güvenlik anlayışlarını kapsayabileceğini ifade etti.
Al-Avar, ABD'nin Gazze savaşını bölgesel dengeleri kendi uzun vadeli stratejik çıkarlarına göre yeniden düzenlemek için bir platform olarak kullanarak, Ankara, Tel Aviv ve Şam arasında askeri ve siyasi anlaşmaların birleşimi yoluyla Orta Doğu'yu fiilen yeniden çizme projesine liderlik ettiğini belirterek sözlerini tamamladı.





