ABD-İran müzakerelerinin ilk dört turu tamamlandı. Müzakerelere Umman arabuluculuk yapıyor, yer/zaman seçimi üç aktörün uzlaşısıyla gerçekleşiyor. Avrupalı aktörler ise bu sürecin dışında yer alıyor. Bu haliyle üç taraflı yürüyen bu süreci Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İran kamuoyu ve iç siyasi aktörleri de tartışıyor. Ancak tartışmaların İran içerisinde daha yoğun yapıldığını söylemek mümkün. İranlılar hem dış dünyayı ve İran dış ilişkilerini okuma konusunda daha meraklılar, hem de ABD yaptırımlarının gündelik hayata olan derin etkisi, İranlıların gündeminde müzakereleri üst sıraya yerleştiriyor. İran halkı müzakereleri tartışadursun siyasal elitler de müzakerelere dair farklı konumlanmalar içerisine girdiler.
Müzakerelerin İran'a yansımaları
Reformist ve ılımlı grupların öteden beri müzakerelere destek verdikleri biliniyor. 2015 anlaşması, eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in yürüttükleri sürecin ürünüydü. 2024 yılında İbrahim Reisi’nin bir helikopter kazası sonucunda hayatını kaybetmesi sonrası ülkenin yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan oldu. Reformist bir siyasetçi olan Pezeşkiyan, seçim kampanyasında nükleer müzakereleri dirilteceğini ve başarıya ulaşarak İran üzerindeki yaptırımları kaldıracağı sözünü verdi. Bu minvalde dışişleri ekibini oluşturan Pezeşkiyan, yıllarca Zarif’in ekibinde yer alan ve İran’ın Nükleer Başmüzakereciliği görevini üstlenmiş olan Abbas Arakçi’yi Dışişleri Bakanı olarak görevlendirdi. Zarif’i de Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak tayin etti.
Meclisteki muhafazakar milletvekillerinin Zarif’e yönelik muhalefeti ve bakanların Meclisten güvenoyu almaları gerekmesi sebebiyle Pezeşkiyan, onu Dışişleri Bakanı olarak önermedi. Yine de Zarif’in çocuklarının ABD vatandaşı olmaları üzerinden yürütülen tartışmalar ve soruşturmalar, Zarif’in istifa etmesi sonucunu doğurdu. Zarif istifasını 2 Mart’ta sunmasına rağmen bu istifa Pezeşkiyan tarafından ancak 15 Nisan’da kabul edildi. Bu süre içerisinde de müzakereler başladı. Zarif’e muhalefet eden milletvekilleri, Meclis’te Paydari Cephesi olarak bilinen grubun üyeleriydiler. Bu grup, Pezeşkiyan hükümetine ve nükleer müzakerelere karşı olmasıyla bilinir ve müzakerelerin başlamaması için çaba içindeydiler.
Ancak Paydari Cephesi İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in müzakerelere onay vermesi ve temkinli bir destekte bulunması sonucunda müzakere karşıtlıklarını açıktan ve yüksek sesle dile getirmekten çekindi. Sadece Paydari Cephesi değil, diğer muhafazakar aktörler de gürültülü bir karşıtlık içerisine girmekten imtina ettiler. Öyle ki bu konudaki sert tutumu ile bilinen Said Celili bile yürütülen süreç karşısında sessiz kalmayı tercih etti.
Yine de muhafazakar cepheyi yeknesak düşünmek doğru olmaz. Bazı figürlerin yürütülen müzakereleri çeşitli derecelerde destekledikleri bazılarının da karşı çıktıkları görülüyor. Müzakereleri destekleyenler arasında eski Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı ve şu anki Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyelerinden Muhsin Rızai bulunuyor. Rızai, X platformunda 8 Nisan’daki paylaşımında, İran’ın çıkarlarını müzakereler yoluyla savunacağını söyledi. Yine muhafazakar bir siyasetçi olan Said Muhammed de müzakerelerin başladığı gün olan 12 Nisan’da İran Lideri Hamaney’in Kum kentindeki Şiiler için kutsal mekanları ziyaret etmesini ve müzakerelerin başarıya ulaşması için dua etmesini X platformundan paylaştı.
Elbette müzakerelere karşı çıkan ve adeta başarısız olması temennilerini öngörü şeklinde sunanlar da bulunuyor. Hüseyin Şeriatmedari, Meysem Nili ve Ali Nadiri gibi muhafazakar gazeteciler bunlar arasında sayılabilir. Ancak tekrar etmek gerekir ki Ali Hamaney’in destek verdiği müzakere sürecini muhafazakar grupların esastan eleştirme şansları yok. Onlar ancak müzakerelerin yapılma biçimi, müzakerecilerin yöntemleri ve müzakere sürecinin gidişatı hakkında eleştirilerini yöneltiyorlar. Örneğin, Keyhan Gazetesi editörü ve başyazarı olan Hüseyin Şeriatmedari, ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un İran’ın “silahsızlandırılması” yönündeki beyanları sonrası yazdığı bir yazıda, “İran’ın kırmızı çizgileri çiğnenmiştir” şeklinde sert bir eleştiride bulundu. Ancak bir sonraki müzakere turunun ardından açıklama yapan Dışişleri Bakanı Arakçi, “nükleer faaliyetler haricinde hiçbir konuyu konuşmadık” diyerek bu konudaki eleştirilerin önünü almaya çalıştı.
İran'ın kırmızı çizgileri
İran’ın müzakere sürecinde bazı “kırmızı çizgileri” bulunuyor. Bazı hassas konular, İran kamuoyu ve siyasi elitleri tarafından polemik konusu haline getirilip müzakere ekibi üzerinde baskı unsuruna dönüştürülebiliyor. Müzakerelerin “doğrudan” mı yoksa “dolaylı” mı olduğu da bu konulardan biri. İran tarafı, ABD heyeti ile direkt temasa geçmediklerini ve Ummanlı yetkililer aracılığıyla müzakereleri yürüttüklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Bu strateji, müzakerelerin başarısız olma durumunda ABD’ye güvenip doğrudan muhatap almadıkları gerekçesini sunmalarına imkan verecek. Bir diğer ifade ile İranlılar, 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilen ABD’ye güvenmediklerini işaret ediyor ve doğrudan görüşmeye değer bulacak bir güvence ortaya konana kadar bu durumu devam ettireceklerini söylüyorlar. Bu güvence, teknik görüşmelere geçilmeye başlanmasıyla ve nihai anlaşmaya varmadan geçici anlaşmalarla sürecin yürütülmesiyle ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Her ne olursa olsun İran, 2013-2015 dönemindeki gücünden çok uzak, anlaşmaya ve ekonomisini rahatlatmaya ihtiyaç duyuyor. Orta Doğu jeopolitiği de son 10 senede bir hayli değişti. O yüzden 10 sene önceki canlılığı ve sertliğiyle müzakere tartışmalarını İran kamuoyunda takip etmek mümkün değil. Tüm taraflar İran’ın bir şekilde bu müzakerelere ihtiyaç duyduğu gerçeğine razı olmuş durumdalar. Muhafazakar gruplar arasındaki bölünmüşlük de bundan kaynaklanıyor. Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın imzalandığı 10 yıl önceki süreçten farklı olarak muhafazakarlar yekpare bir blok halinde anlaşmaya ve müzakerelere karşı çıkmıyorlar. Ancak yine de aktörler, dik durma zorunluluğu ve gurur sebebiyle süreci farklı gerekçelerle ve nitelemelerle okuyorlar. Mesela İran’ın kaderinin müzakerelere bağlı olduğu algısına şiddetle karşı çıkan muhafazakar aktörler, müzakerelerin daha önce de defalarca yapıldığı hatırlatmasında bulunuyor ve süreci rutin ve olağan olarak tahfif ediyorlar. Müzakerelerin alacağı şekil ve süreç içerisindeki gelişmeler uyarınca İran’daki aktörlerin de söylemlerini ve pozisyonlarını revize edecekleri gözden kaçmamalı.
[Dr. Mustafa Caner, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde Öğretim Üyesidir.]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber editoryal politikasını yansıtmayabilir.