Türkiye'nin Filistin meselesine ilişkin aylardır sürdürdüğü proaktif ve kararlı diplomasi çabaları, tüm İslam dünyasında ve bölgesel siyasette büyük bir heyecana yol açtı. Türkiye, Gazze'de sağlanacak nihai ateşkesin ardından bölgede garantör ülke olarak konumlanma yolunda önemli bir eşiği geçti.
Alanında uzman isimler, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden çekilmesiyle başlayan yaklaşık 105 yıllık bir aranın ardından Türk askerinin Filistin topraklarına, bu kez barış gücü ve istikrar unsuru olarak "dönüşünü" tarihî bir sayfanın açılışı ve Türkiye'nin bölgesel bir güç gösterisi olarak yorumluyor.
Diplomatik kaynaklardan gelen bilgilere göre, Türkiye, İsrail'in bölgedeki etkinliğini kısıtlama amaçlı tüm önleme çabalarına rağmen, uluslararası konsensüs ve Filistin halkının büyük teveccühü sayesinde garantör ülke statüsünü sağlamlaştırdı. Ankara, sahadaki ağırlığını sadece insani yardımlarla değil, aynı zamanda askeri ve siyasi misyonlarla da hissettirmeye hazırlanıyor.
Garantörlük: Ateşkes ve imar sürecinin merkezi
Uzmanlara göre Türkiye'nin bu garantörlük rolü, sadece ateşkesin kalıcılığını denetlemekle sınırlı kalmayacak. Ankara'nın, savaşta büyük hasar gören Gazze'nin yeniden imarı ve siyasi yapılanma aşamasının da başaktörü olması bekleniyor.
Emekli asker ve stratejistler, Türk askerinin bölgedeki varlığının (uluslararası bir barış gücü çerçevesinde dahi olsa) istikrarı sağlama ve özellikle İsrail'in olası taşkınlıklarını dizginleme konusunda kritik bir caydırıcılık unsuru oluşturacağını belirtiyor. Filistin halkının "sarsılmaz bir sevgi ve güven" duyduğu Türk varlığı, bölgede kalıcı barışın tesis edilmesi için kilit bir faktör olarak görülüyor.
Gazze'nin imarı için öngörülen milyarlarca dolarlık maliyet düşünüldüğünde, Türkiye'nin tecrübe ve güvenilirliği ile bu süreçte ana yüklenicilerden biri olması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye'nin garantörlüğü, bölgesel ve küresel ölçekte büyük bir güç ispatı olarak kabul ediliyor.