Mayıs ayında, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, "İsrail'in sınırlarını genişletecek, tam bir kurtuluş sağlayacak ve buraya tapınak yeniden inşa edeceğiz." şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu sözler, Mescid-i Aksa'da gerçekleştirilen bir "Kudüs Günü" etkinliğinde yapıldı. Ayrıca, Ben Gvir'in Otzma Yehudit partisinden Yitzhak Wasserlauf, bu ayın başlarında Mescid-i Aksa'ya düzenlenen bir baskında, "Tapınağın inşası ve tam kurtuluş için dua ediyoruz." dedi.
Filistinliler, Mescid-i Aksa'da Müslümanlar ve Yahudilerin ibadet saatlerinin ayrı tutulmasıyla başlayan fiili bölünmenin, fiziksel bir bölünmeye yol açmasından endişe ediyor. Bu süreç, cami kompleksinin içine bir sinagog inşa edilmesiyle başlayabilir. Bu durum, daha önce İbrahim Camii'nde yaşanan benzer bir durumu hatırlatıyor; önce zamanla, ardından mekansal olarak bölünmüştü.
İsrail makamlarının, burada Waqf'ın (İslami Vakıf) idari rolünü resmen sona erdirmeyi planladığı bildiriliyor. 2025 Ramazan ayında, İsrail güçleri, daha önce görülmemiş bir şekilde, Müslümanların İbrahim Camii'ne Cuma günleri girmesine izin vermedi.
Waqf'tan bir kaynak, "Mescid-i Aksa'da olanlar sadece geçici ihlaller dizisi değil." diyerek durumu tanımladı. "Bu, cami üzerinde tam İsrail egemenliğini dayatmayı amaçlayan kapsamlı bir Yahudileştirme projesidir. Filistinliler ve Müslüman dünyası, karşı karşıya oldukları meydan okumayı anlamalı ve dayatılan gerçeğin geri döndürülemez hale gelmeden önce buna karşı hazırlıklı olmalıdır."
Mescid-i Aksa, Filistin'in işgali altında yıllardır süregelen çatışmaların merkezinde bulunuyor. Hem Filistinliler hem de dünya genelindeki Müslümanlar için cami, özgürlük, kimlik ve bağımsızlık mücadelesinin sembolü. Ancak birçok İsrailli için burası, yakında Üçüncü Tapınak'ın yükseleceği yer olarak görülüyor.
Bu gelişmeler, Mescid-i Aksa'nın kimliğini kaybetme korkusunu artırırken, uluslararası toplumu da bu durumu dikkatle izlemeye çağırıyor.