Birbirinden farklı 18 din ve mezhebin iç içe yaşadığı Lübnan’da siyasi, ekonomik ve sosyal kriz gittikçe derinleşiyor.

Cumhurbaşkanının Katolik Hristiyan, başbakanın Sünni Müslüman, meclis başkanının da Şii Müslüman olduğu Lübnan’da, din ve mezhep kaynaklı çekişmelerin en büyük yükünü sıradan halk çekiyor.

Gıdadan enerjiye, tarımdan ulaşıma her sektörde faaliyetler durma noktasında gelirken, ülke nüfusunun günlük ihtiyaçlarının karşılanması da dışarıdan yapılan yardımlara bağlı halde geldi.

Yeni Şafak'ta yeralan habere göre, Türkiye, resmi ve özel kurumlar aracılığıyla, yurtdışındaki birçok noktada olduğu gibi Lübnan’da da faaliyet gösteriyor. Ancak Lübnan söz konusu olduğunda, Türkiye’nin karşısına dikilen bir ülke var: Fransa.

TÜRKLER RADARDA

Sahadan gelen bilgiler ve yaşanan çok sayıda hadise, Fransa’nın, Türkiye’nin Lübnan’da yardım çalışmaları organize etmesine karşı olduğunu ortaya koyuyor.

Direkt veya dolaylı yollardan Lübnan’da faaliyet gösteren Türk kuruluşları izleyen Fransızlar, ülkede etkili olan İran destekli Hizbullah örgütüyle de işbirliği yaparak, Türkiye’nin görünürlüğünü engellemeye çalışıyor.

Lübnan’da ciddi bir sorun haline gelen sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde Hizbullah örgütü tek karar verici konumda bulunurken, Türkiye’nin bu alanda sağlamak istediği desteklerin de reddedildiği biliniyor.

MANDA HAYALLERİ

1920’den 1943’e kadar bugünkü Lübnan topraklarını manda yönetimi altında tutan Fransa, günümüzde hâlâ bölgede aktif olmanın peşinde.

Özellikle Hristiyan Araplar kanalıyla Lübnan’a müdahaleyi sürdüren Fransızlar, ülkenin siyasetinde ve ekonomisinde söz sahibi olmaya çabalıyor.

Türkiye, özellikle Osmanlı geçmişi nedeniyle “rahatsız edici” bulunurken, Lübnan halkında Türkiye’ye ve Türklere karşı sempati oluşmasının önüne geçilmesine çalışılıyor.

Lübnan’daki bir diğer yabancı aktör olan İran da, bu noktada Fransızlarla dirsek temasında bulunuyor.

ÇOK BOYUTLU KRİZ

Orta Doğu’nun en karmaşık ülkesi Lübnan, içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz sebebiyle, aynı zamanda korkunç bir çevre felaketiyle de karşı karşıya.

Toplanamayan çöpler kent merkezilerinde insan sağlığı için tehlike oluştururken, Akdeniz kıyılarındaki şehirlerin sahilleri plastik atıklarla doldu. Uluslararası kuruluşların “Lübnan’ın kurtarılması” yönündeki çağrıları ise, ülke içindeki dinî ve mezhepsel gerilimin duvarına çarparak cevapsız kalıyor. Dış yardımların etkili ve adil biçimde dağıtılabilmesi için, Lübnan’da yabancı tesirlerinden uzak ve güçlü bir hükümetin kurulabilmesi gerekiyor.