2017 yılında, Kudüs Belediyesi'nden iki İsrailli danışman David Koren ve Ben Avrahami, Türkiye'nin Kutsal Şehir'de giderek artan rolü hakkında endişelerini ortaya koydu. Bu iki isim, Kudüs Belediyesi’nin Kudüs'teki Müslümanlar ve Hıristiyanlarla olan bütün etkileşimleri üzerinde söz sahibi. Kudüs’te tüm yerel taraflar arasındaki çıkar çatışmalarının ve gerginliklerin ince detayları hakkında bilgi sahibiler.

'Türkiye’nin Kudüs’teki etkisi sınırlandırılmalı' önerisi

“Erdoğan ve İsrail arasında Doğu Kudüs Arapları” başlıklı makaleleri ile İsrail’i yönetenlere “Kudüs'ü dengelen zehirli eğilimler” adını verdikleri bir uyarı yapan ikili, Doğu Kudüs'te İsraillilerin “Tapınak Dağı” dediği Harem-i Şerif üzerinde dalgalanan Türk bayraklarının sembolizmine dikkat çekmişti. İkili, Türk varlığının İsrail’in kentteki kontrolünü zayıflatmayı amaçladığını iddia ediyordu.

Böylece Koren ve Avrahami, İsrail'in sadece Türk varlığını sınırlamakla kalmayıp, aynı zamanda “Türkiye'nin Kudüs'ü ele geçirmesini” engelleyerek kendisini korumasını öneriyordu. İkilinin bu çalışmasından sonra, İsrail'in Türkiye'nin Mescid-i Aksa ve Doğu Kudüs'teki varlığını engellemeye yönelik planlarını geliştirmek amacıyla hiçbir çaba sarf etmediği bildirildi.

Ürdün’ün gözetiminde İsrail-Suud gizli toplantısı

İlginç bir şekilde, basında, İsrail ile Suudi Arabistan arasında Ankara'nın Filistin meselelerindeki rolünün sınırlandırılması ve Türkiye’nin yerine Riyad'ın ikame edilmesi konusunda haberler çıkmaya başladı. Görünüşe göre iki dost devlet, geçtiğimiz günlerde Ürdün Haşimi Krallığı'nın gözetimi altında, işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa camiinin yönetiminde Suudi temsilcilerinin bulunmasını tartışmak için gizli görüşmeler yaptı.

Kudüs’le ilgili rekabet yeniden ortaya çıktı

ABD Başkanı Donald Trump’ın dış politika tercihlerinin Ortadoğu’nun en kronik çatışması olan İsrail-Filistin’deki arasında bir başka aşamayı başlattığına şüphe yok. Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak tanınması ve ABD Büyükelçiliği'nin bu şehre taşınması kesinlikle oyun değiştiren bir durumdu. İslam dünyasında eski bir rekabet alanı yeniden ön plana çıktı: Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal yeri olan Mescid-i Aksa.

Kudüs'teki kutsal alanların muhafızı olan Ürdün Kralı II. Abdullah, geçen yıl bu kutsal alanların statüsüne ilişkin pozisyonunu değiştirme baskısı ile karşı karşıya olduğunu anladı. Bu arada ilginç bir şekilde, Fas Kralı VI. Muhammed, Mescid-i Aksa ve Kubbet-us Sahra’nın yenilenmesi için çok büyük bir bağışta bulundu. Türkiye de şehirdeki varlığını artırmaya devam etti.

Türkiye, Ürdün, Fas ve Suudi Arabistan’ın Kudüs’teki kutsal alanların koruması için tarihi iddiaları var. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra 1924 yılında Ürdün Haşimi Krallığı’na, Kudüs'teki Hıristiyan ve Müslümanlara ait kutsal alanların muhafazası görevi verildi. Suudiler ve Ürdün, tarihsel olarak Osmanlılara karşı aynı husumeti paylaşıyorlar. Her iki ülke de, 20. yüzyıl başlarında İngilizlerin yardım ve desteğiyle kendi topraklarını genişletmek için Osmanlı ordularına karşı savaştılar.

Fas Krallığı’nın, Kudüs’le ilgili sıradışı bir ilişkisi vardı ve yüzyıllar boyunca kentteki kutsal yerlere ve Filistinlilere maddi yardımda bulundu. Bu yüzden Mescid-i Aksa’ya girişte kullanılan bir kapıya, ‘Fas Kapısı’ adı verilir.

Bununla birlikte; Ürdün Haşimi Krallığı’nın velayetine ve Fas monarşisinin maddi desteğine rağmen İsrail'in ihlalleri ve yıkımları sürdü; Mescid-i Aksa kapatıldı, Kudüslüler sınır dışı edildi, yasadışı Yahudi yerleşimciler Harem-i Şerif’e girmeye devam etti. Ürdün ve Fas, bu yapılanları kınasalar da fiili olarak çok az şey yaptılar.

İsrail, Türkiye’den neden rahatsız?

Peki, İsrail neden Türkiye'nin Kudüs’teki varlığından endişe ediyor ve Suudilere alan açmaya çalışıyor? Çünkü hem Ankara hem de Riyad, Kutsal Şehir'e diğerlerine göre daha fazla ilgi gösteriyor ve tarihi bir meşruiyet iddiasında bulunuyor. 2018'deki ABD Büyükelçiliği’nin taşınması ve Washington’un Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanınmasından hemen sonra Riyad, bölge parlamenterlerinin katıldığı bir toplantıda Kudüs üzerindeki Haşimi velayetine meydan okudu. Suudi Arabistan, Kudüs’ün İslamî mirasının yönetimini desteklemek için 150 milyon dolar verdi.

Kudüs’e dair iddiası olan bu ülkelerin varlığının Kutsal Şehir ve halkı için nasıl bir avantaj olabileceğini ölçecek kriter, İsrail'in bu oyunculara karşı duruşudur. Başka bir deyişle, İsrailli gözlemciler Kutsal Şehir’de Türk bayraklarının dalgalanması konusunda alarm zilleri çalmaya başladılar. Kutsal Şehir’deki Türk varlığını; sadece Kudüs'ün muhafızlığına dair tarihten gelen meşru bir talepte bulunmaya, uluslararası meşruiyet aramaya ya da bu konuda destek bulmaya yönelik bir pazarlığın parçası olarak görmüyorlar.

İsrail, Türkiye’nin Filistinlileri eğitmesini tehdit olarak görüyor

Türkiye'nin Kudüs'te, Filistin halkının yararına hayır amaçlı çalışan inisiyatifler ve eğitim programları yürüten sivil yapılar, STK’lar ve taban örgütleri aracılığıyla çok boyutlu bir dizi sürdürülebilir yatırımı bulunuyor. Bu, İsrail’in doğrudan tehdit olarak gördüğü ve meydan okuması gereken bir durum.

İsrail bu meydan okumaya, Kudüs'ü ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşlarına seyahat iznini kısıtlayarak ve vize vermeyi reddederek cevap veriyor. Kudüs’teki okullarda Türk öğretmenlerin çalışmasını yasaklayıp, Doğu Kudüs’te Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’ndan (TİKA) destek alan okullara ise kısıtlama getiriyor. TİKA, Kudüs'teki Eski Şehir’in restorasyonu ve kentteki savunmasız insanlara gıda kolisi sağlayarak milyonlarca dolar yatırım yaptı. Aynı zamanda işadamlarını ve girişimcileri de destekledi.

Suudi Arabistan, İsrail’e taviz verebilir

Türkiye'nin Filistin'de artan popülaritesi sadece İsrail'i değil Suudi Arabistan'ı da rahatsız ediyor. İslam dünyasının liderliğine yönelik tarihsel rakipler, şimdi Ortadoğu’da iki farklı bloğa önderlik ediyor. Suud liderliğindeki blok Kudüs'teki İslami alanlara hükmeder ve Filistin’in özgürlüğü için çok pahalıya mal tavizler verirse bu ayrışma daha da büyüyecek. Kutsal Şehir'de Türkiye ile İsrail-Suudi ittifakı arasında yeni bir soğuk savaş patlar veriyor. Gelişen bu savaşın işgal altındaki Filistin halkı üzerinde ciddi etkileri olabilir.

Bu makale Dr. Ahmed Al-Burai tarafından Middle East Monitor için kaleme alınmıştır.

Çeviri: Engin Dinç