Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bahar, farklı yüzyıllara ait Türk mezar taşlarının, kentleşmedeki kültürel gelişim aşamalarını yansıttığını söyledi.

Konya kent merkezindeki Musalla ve Üçler mezarlıklarında bulunan farklı dönemlere ait kayrak, andezit, mermer gibi taşlardan yapılmış mezar taşları, şekilleri, boyutları ve süslemeleriyle birbirinden ayrılıyor.

Bazı mezar taşlarının boyu 3 metreyi geçerken, bir arada bulunan eski ve yeni mezar taşları, alışılmışın dışında görüntüler oluşturuyor.

Türklerin, Anadolu'ya ilk geldiği dönemlerde 5-6 metreye varan kayrak taşlarını mezar taşı olarak kullandığını belirten Bahar, 11. yüzyıla ait mezar taşlarının menhirleri andırdığını kaydetti.

Göçebe hayattan yerleşik hayata geçtikçe mezar taşlarının da şekillenmeye başladığını ifade eden Bahar, "Göçebe kültüründen gelen insanlarımız yerleştikçe, kentleşme başlayıp, eli çekiç tuttukça yavaş yavaş taşları şekillendirmeye başlamış. Mezar taşlarının ebatları önce yarıya düşmüş, sonra şekillenerek küçülmeye devam etmiş." diye konuştu.

"MEZAR TAŞLARINDA TARİHİMİZDE ATTIĞIMIZ HER ADIMI GÖREBİLİRİZ"

Bahar, kültür ve sanattaki gelişimin mezar taşlarına da yansıdığını ifade ederek şunları aktardı:

"Önce süslemeler başlamış. Sonraki yüzyıl okuma yazmayla beraber desenler kazınıp yazılar yazılmaya başlamış. Mesela Osmanlı'nın klasik döneminde, 15-16. yüzyılda artık çok daha edebi şiirlerle karşılaşıyoruz ve daha sonra içinde yatan kişinin kimlikleri ortaya çıkmaya başlamış. Fesler, kavuklar yapılmaya başlamış. Kadın mezarları ayrı bir estetikte yapılmış. Hocaların, alimlerin, sanatçıların, askerlerin ayrı… Artık mezarlar da kimlik kazanmaya başlamış. Mezar taşlarına baktığınız zaman bizim kentleşme, kültürleşme ve tarihimizde attığımız her adımı görmemiz mümkün."

"MEZARLARIMIZ BİR ARŞİV GİBİDİR"

Mezarların, Türk kültürünün merkezinde olduğuna dikkati çeken Bahar, tarihte Türklerden ilk söz eden, Türk isminin ilk geçtiği Bilge Kağan'ın Bengü Taşı yazıtının da bir mezar taşı olduğunu anımsattı.

Bahar, şöyle devam etti:

"Bazen tarihi yerleşimler tahrip edilebiliyor ama mezarlara saygımızdan dolayı çoğu kültürel kalıntılarımız mezarlıklarda yaşıyor. Mezarlarımız bir arşiv gibidir. Bu mezarlar bir de dünya ile ahiret arasındaki sınır taşları gibi görülmüş. İnsanoğlu her zaman için ölümsüzlüğü aramış ve ölümsüzlük arayışı bir şekilde mezarlara yansıtılmış. Bir bakıma mezar hem ölüme giden bir yol hem de ölümsüzlüğe giden bir yol."