2014 yılından bu yana Ukrayna’da patlak veren savaş bağlamında Rusya’nın Kırım Yarımadası’nı ilhak etmesiyle, Rusya ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler bozuldu. Rusya’ya çeşitli ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulayan AB ile Moskova arasında zirve düzeyinde doğrudan temaslar kesildi. Moskova, G8’den çıkarılarak cezalandırıldı.

Fransa, Almanya, Rusya ve Ukrayna’dan oluşan ‘Normandy Grubu’ çerçevesinde ‘Ukrayna iç savaşını sona erdirmek için Minsk anlaşmalarını canlandırma yollarını ve araçlarını bulmak’ amacıyla yapılan birkaç toplantı dışında, Avrupalı ​​liderler ve Devlet Başkan Vladimir Putin arasındaki zirve toplantıları diplomatik arenadan silindi. Moskova, çatışmayı körüklemek ve ülkenin doğusundaki ayrılıkçılara destek sağlamakla suçlanıyordu.

Rusya ve AB Suriye’de de karşı karşıya

Rusya’nın Batılılar nezdindeki imajı, Suriye savaşında oynadığı rol ve Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimine verdiği mutlak destek nedeniyle kötüleşti. Rus istihbaratının çifte ajan Sergey Skripal’i Birleşik Krallık’ta askeri amaçlı kullanılan bir kimyasalla zehirlemekle suçlanması da tansiyonu yükseltti. Ardından muhalif Aleksey Navalni’nin, geçen yıl benzer şekilde zehirlenmesi ve daha sonra hapse atılması, özgürlüklerin bastırılması, siber saldırılar, Ukrayna’ya yönelik devam eden tehdit ve Wagner paralı askerlerinin Libya’ya gönderilmesi de durumu tırmandırdı. Tüm bunlar, iki taraf arasındaki ilişkilerin daha fazla gerginleşmesine katkıda bulundu. Ancak Fransa Cumhurbaşkanının Rusya’yı ziyaret etmesini, Putin’i 2019’da yazlık tatil yerinde kabul etmesini, ayrıca Rusya’yı, her zaman Avrupa aracına bağlamasını ve onunla yeniden diyalog kurmanın gerekliliğini savunmasını engellemedi. Aynı şekilde Almanya, Ukrayna’yı atlayarak, Rus gazını pompalamak için ‘Akım 2 (Stream 2)’ açık deniz boru hattını inşa etmek üzere Rusya ile ortak projesini sürdürdü. Angela Merkel ise kendi adına, Kremlin efendisi ile diyalog çağrısında bulundu.

Avrupalıların, Moskova’ya karşı nasıl bir tavır takınılacağı hususunda ‘diyalog isteyenler’ ve ‘çekişmeli konular var olduğu sürece daha sert olunmasını talep edenler’ arasında bölünmüş olduğu bir sır değil. Bu bölünme, şu anda Brüksel’de iki gün sürecek olan Avrupa liderleri zirvesi başlamadan önce de netleşti. Öyle ki 24 Haziran gecesi çalışma yemeğinde Avrupalı ​​liderler iki ana meseleyi ele aldı; ‘Türkiye ile ilişkiler ve Rusya ile ilişkiler’. Beklendiği üzere aralarındaki anlaşmazlıklar yeniden gündeme geldi. Bir taraftan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, AB’nin genel merkezinde, Putin ile diyaloğun ‘Avrupa kıtasının istikrarı için gerekli’ olduğunu dile getirdi. Ama Macron, böyle bir diyaloğun ‘sert’ olması gerektiğini, çünkü değerlerinden vazgeçmeyeceklerini ve çıkarlarını savunacaklarını vurguladı. Fransa Cumhurbaşkanı, “Başkanlar Biden ve Putin arasında meşru bir diyalog gerçekleşirken, tepkiler çerçevesinde kalıp her duruma ayrı ayrı bakamayız” dedi. Macron’un mesajı, aslında bir hafta önce Rusya ve ABD başkanları arasında Cenevre’deki görüşme hakkında sessiz kalan ve herhangi bir Avrupa-Rusya zirvesi projesini eleştirmekten çekinmeyen Moskova’ya açıklık karşıtlarına da örtülü eleştiri niteliği taşıyor. Bu bağlamda Almanya Başbakanı, “ABD Başkanı’nın Rusya Devlet Başkanı ile görüşmesi yeterli değil. AB de Moskova ile her düzeyde görüşmelidir” dedi. Merkel, anlaşmazlıkların diyalog aracılığıyla çözüme giden yolu bulacağını söylerken, “Bu, ABD Başkanı ile gerçekleştirdiğimiz diyalogla kanıtlandı” ifadelerini kullandı.

Merkel, AB’nin Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ‘doğrudan temaslar’ kurmasının ve Moskova’nın provokasyonlarına ‘birlikte’ yanıt verecek ‘mekanizmalar oluşturması’ gerektiğine dikkati çekti.

İşin aslı şu ki Paris ve Berlin, Washington’un Biden- Putin zirvesinden önce ortak bir Amerika-Avrupa-Atlantik yaklaşımı benimsemeye geri dönmesine rağmen, işlerini ABD Başkanı’nın ellerine bırakmak istemiyorlar. Nitekim Paris, eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Avrupalı ​​müttefiklerine danışmadan çıktığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması (INF) gibi Avrupa’nın güvenliği ve çıkarlarıyla ilgili temel konular ele alındığında, Avrupa’nın hazır bir konumda olmasını istiyor. Aynı şekilde Avrupalılar, stratejik bağımsızlığı güçlendirmek ve yakın çevrelerindeki çatışmaları yönetmek istiyor. Ancak asıl sorunları, AB’nin bir yandan Rusya, diğer yandan da ABD ile ilişkilerdeki bölünmelerden kaynaklanıyor. Rus hususunda Avrupa- Rusya zirvelerinin geri dönüşüne karşı güçlü bir iç muhalefet mevcut. Muhalefet saflarında, temel anlaşmazlıklara rağmen Rusya ile yakınlaşma politikasını üretkenlik değil, zayıflık olarak gören üç Baltık ülkesi, Polonya, İsveç, Hollanda ve diğerleri yer alıyor. Litvanya Cumhurbaşkanı, 24 Haziran’da “Rusya ile konuşurken dikkatli olmalıyız” diyerek, durumu “ayıdan bir kase bal saklamasını istemek’ olarak nitelendirdi. Ancak Putin’e açılmaya karşı en güçlü muhalefet, Rusya’nın ayrılıkçıları besleyen stratejik bir tehdit olarak gördüğü Ukrayna’dan geldi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, 24 Haziran’da Brüksel’de yaptığı görüşmelerin ardından, “Rusya’dan hiç ilerleme görmeden zirvelerin yeniden başlaması girişimi, AB yaptırım politikasından tehlikeli bir sapma olacaktır” ifadelerini kullandı.

Avrupa arzusu, 24 Haziran’da Kremlin sözcüsü ve Rusya Dışişleri Bakanı tarafından dile getirilen bir Rus yanıtıyla karşılaştı. İlk olarak Kremlin Sözcüsü, Başkan Vladimir Putin’in ‘Rusya ve Rusya Devlet Başkanı ile Avrupa düzeyinde doğrudan temasları sürdürmeyi amaçlayan’ Fransız- Alman önerisini desteklediğini söyledi. Gazetecilere konuşan Dmitri Peskov, “Bu girişimi olumlu karşılıyoruz. (Vladimir) Putin, Brüksel ile Moskova arasında diyalog ve temaslar için bir mekanizma kurulmasını destekliyor” dedi. Sözcü ayrıca, “Brüksel ve Moskova’nın bu diyaloğa ihtiyacı var” ifadelerini kullandı.

Ancak Sergey Lavrov, bir anlamda ihtiyatlı görünüyordu. Öyle ki ziyaret ettiği Guatemala’da düzenlediği basın toplantısında, pek çok şeyin net olmadığını söylerken, zirvenin içeriği ve gündemi hakkında sorular yöneltti. Avrupalıları “ne istediklerini açıklamaya’ çağıran Lavrov, onların ‘Rus- Avrupa ilişkilerinin tüm yapısını, 2014’ten bu yana üstlerden başlayarak yıkanlar’ olduğunu dile getirdi.