Yüz yıl önce krallık olarak kurulan Irak Cumhuriyeti, bugün devlet oluşumunda neredeyse bir asrı geride bırakırken, ülkede hakim olan güvensizlik ortamı gün geçtikçe derinleşiyor.

Türkiye’nin sahip olduğu sınırlar bakımından en büyük üçüncü sınır uzunluğunu paylaştığı komşusu Irak’ta, ABD’nin 2003’teki işgalinin ardından yeni dinamikler üzerine kurulu bir ülkenin ortaya çıktığını hatırlatan uzmanlar, bu yeni dinamiklerin siyasetten sosyolojiye ekonomiden güvenliğe kadar hemen her konuda ülkenin yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynadığını ifade etti.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde (ORSAM) yer alan analizde, Irak’ın Türkiye ile aynı paralelde bir devletleşme süreci geçirmesine rağmen, şu anda çok farklı bir konumda bulunduğu belirtildi.

Bilgay Duman tarafından hazırlanan metinde şu ifadelere yer verildi:

PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin ardından yeni dinamikler üzerine kurulu bir ülkenin ortaya çıktı. Bu yeni dinamiklerin siyasetten sosyolojiye ekonomiden güvenliğe kadar hemen her konuda ülkenin yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynadı.

Bu anlamıyla ABD’nin Irak’ı işgalinin en önemli sonuçlarından biri de hiç şüphesiz ülkenin toplumsal yapısındaki tüm kırılganlıkları su yüzüne çıkarması oldu. Çoklu etnik, dini ve mezhepsel kimliğe dayalı bir nüfus yapısına sahip olan Irak’ta hemen her halkın tarihsel travmaları var.

ABD işgali sonrası etnik, dini ve mezhepsel kimlik üzerinden kurulan Irak’taki siyasal sistem, toplumun alışık olmadığı bir biçimde federal yapı üzerine inşa edildi. Zira Irak’ın kuruluşundan itibaren güçlü merkezi ve otoriter yapıyla yönetildiğini söylemek yanlış olmaz.

DARBE YÖNETİMLERİ ÜLKEYE HAKİM OLDU

1921’de krallık olarak kurulan Irak Devleti’nde 1958’de cumhuriyet ilan edilmiş olsa da sonraki süreçte sıklıkla darbe yönetimleri ülkeye hakim oldu. Ardından ülkenin yaklaşık son 30 yılında Saddam Hüseyin gibi bir diktatörün yönetimi altında kalmasıyla birlikte Irak halkından otoriter yönetim gittikçe pekişti.

Bu nedenle ABD sonrası kurulan gevşek sistemli yönetim yapısı, kuruluşundan itibaren güçlü merkezi otoriter sistemle yönetilen Irak toplumunda boşluk, belirsizlik ve çekişmeleri körükledi. Bu içsel durum, bir anda ABD işgali sonrası federal yapı ile bir arada düşünüldüğünde “yerel krallıklar” ülkesini ortaya çıkardı.

Buradan hareketle ABD işgalinin ülkenin sosyolojik yapısından devlet yönetimine kültüründen ekonomisine verdiği zarar ve ortaya çıkardığı etki uzun yıllar telafi edilemeyecek boyutta olduğunu söylemek yanlış olmaz.

ABD İŞGALİ GÜVENSİZLİĞE NEDEN OLDU

ABD işgali ile birlikte oluşan yeni düzlem Irak’ta toplumlararası güveni ortadan kaldırırken (yatay), toplum ve devlet kurumları arasında da (dikey) güvensizlik ortaya çıkardı.

Toplum gittikçe ayrışırken her grup kendi içerisinde daha fazla konsolide oldu ve karşı tarafa yönelik direnç geliştirdi. Bu da etnik ve mezhepsel kimliğe göre şekillenen devlet yapısında kurumsallaşmaya engel oldu.

Halk arasındaki yatay güvensizlik devlet kurumlarının birbirleri ile olan ilişkilerine de yansıdı ve kurumlar arası mücadele ve çekişme devletin işleyişine zarar verdi. Böylece devlet yönetiminde güç boşluğu ortaya çıktı ve ülkede en temel kamu hizmetlerinin dahi sağlanamamasına yol açtı.

Bu noktada bugün itibariyle bireylerin Iraklı olmaktan çok, bir aşiretin, etnik ya da dini bir grubun üyesi ya da bir coğrafi bölgenin aidiyeti üzerinden kimlik tanımlaması yaptığı görülüyor. Başka bir deyişle Irak toplumundaki aşiret bağları, coğrafi bağlılık ve toplumsal muhafazakârlık halen üst seviyede olduğunu söylemek mümkün.

DÖRT DÜZEYLİ ÇATIŞMA DİNAMİĞİ

Tüm bu problemler ülkedeki güvenlik sorunlarını da tetiklemiş durumda. Bu anlamıyla “Ortadoğu’nun minyatürü” olarak adlandırılan Irak’ın yerel, ulusal, bölgesel ve küresel olmak üzere dört düzeyli bir çatışma dinamiği içerisinde olduğunu söylemek mümkün.

Yerel düzeyde bir vilayette yaşayan farklı etnik ve mezhebi gruplar (örneğin Kerkük ya da Musul), aşiretler (örneğin Basra) ya da silahlı gruplar arasında (örneğin Diyala ya da Selahattin) bir çatışma dinamiği ortaya çıkarken, ulusal düzeyde peşmerge güçleri ile Irak merkezi hükümetinin güçleri arasında ya da terör gruplarının yaptığı eylemler şeklinde güvenlik problemleri kendini gösteriyor.

Bölgesel düzeye bakıldığında; PKK, el-Kaide ya da DAEŞ gibi terör örgütlerinin ortaya çıkardığı güvenlik problemleri, Suriye ya da Yemen’de yaşanan olayların etkisinin yanı sıra, Suudi Arabistan – İran rekabeti ya da ABD-İran gerginliğinin bölgesel düzeyde Irak için bir güvenlik riski oluşturuyor.