Ancak son yıllarda milyarlarca insanı doğrudan ya da dolaylı yollardan etkileyerek göç etmelerine neden olan faktörlerin yanına iklim krizi de eklendi.

Olumsuz iklim koşulları nedeniyle milyonlarca insan kendi evlerinden başka bölgelere göç etmek zorunda kalıyor.

İklim göçmenleri krizinin 21.yüzyılda devletlerin ve uluslararası kuruluşların en büyük sınavlarından biri olacağı düşünülüyor.

Bu dosyada iklim göçmenleri meselesinin insani, siyasi ve hukuki boyutlarını ele alıyor.

İKLİM MÜLTECİLERİ HIZLA GÖÇ EDİYOR

Akdeniz Üniversitesi Araştırma Görevlisi Merve Suzan Ilık Bilsen ise 'Dünyadan Örnekler Işığında İklim Değişikliği Kaynaklı Göçleri Anlamak' adlı çalışmasında iklim değişikliği kaynaklı göçlerin, temel olarak hızlı ve ani gelişen olgulara bağlı göçler ile yavaş ve aşamalı gelişen olgulara bağlı göçler olmak üzere iki gruba ayrıldığını belirtiyor.

Bilsen, “Hızlı ve ani gelişen olgular kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmekte ve kasırgalar, fırtınalar, seller vb. felaketleri içermekte, altyapı ve mülkiyet için önemli hasarlara ve yaşam kaybına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda yaşanan göçler genellikle felakete maruz kalan nüfusun olaydan önce kaçması ya da olay sırasında veya sonrasında o yeri boşaltması şeklinde vuku bulduğu kanısı hakimdir” diyor.

Yavaş ve aşamalı gelişen olgulara bağlı göçler içinse şunları söylüyor:

“Diğer taraftan kuraklık, toprak bozulması ve deniz seviyesi yükselmesi gibi yavaş ve aşamalı gelişen olaylarda hane halkının başvurduğu ilk uyum adımının kalıcı bir yer değiştirme şeklinde gerçekleşmediği, daha çok kısa vadeli bir adaptasyon yöntemi olarak, geçici göçlerde birtakım değişiklikler gerçekleştirme yollarının arandığı literatürde sıkça ifade edilmektedir.”

MİLYONLARCA İNSANI ETKİLİYOR

İklim göçünün ulaştığı ürkütücü boyutu, resmi verilerden görmek mümkün. Prof. Dr. Tayyar Arı, “Birleşmiş Milletlerin çalışmalarına göre, 2020 yılında 94 farklı ülkeden 25 milyon kadar insanın iklim değişikliği yüzünden göç etmek zorunda kaldığını görüyoruz. Şu an itibarıyla, gelişmemiş ve kırılgan ülkelerde, yani Güney ülkelerinde iklim göçünün daha fazla yaşandığını söyleyebiliriz” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Tabii mevcut durumdaki göçlerin büyük bir kısmı iç göç olarak seyrediyor. Bu da henüz sorunun uluslararası bir boyut kazanmaması anlamına geliyor, yani henüz bu konuda ciddi bir uluslararası toplumsal duyarlılığın ortaya çıkmamış olduğunu ve bu konuda bilimsel anlamda da yeterli bir literatürün oluşmadığını görüyoruz.”

Arı, literatürde daha dikkat çekici olması için genel olarak mülteci kelimesi kullanılsa bile, bu göçlerin önemli bir kısmının aslında ülke içinde yerinden edilme olduğunu söylemekte fayda var diye ekliyor.

DEVLETLERİN TANIDIĞI BİR STATÜSÜ YOK

Arı, şu an uluslararası iklim mültecilerinin devletler tarafından tanınmasının söz konusu olmadığını, mülteci statüsü alabilmek için bireysel teşebbüsler olsa da devletlerin şimdilik böyle bir statüyü tanımadığını söylüyor.

Bu durumun yakın zamanda da değişmesinin beklenmediğini aktaran Arı'ya göre, bunun için uluslararası bir kamuoyunun oluşması ve bu konuda toplumsal bilincin artması gerekiyor.

“Şimdilik gelişmelere bakıldığında, devletler, mülteci kavramının anlamını ve mülteci statüsünü genişleterek yeni sorumluluk alacağa benzemiyorlar, yani kısa vadede bunun olmasını beklemiyoruz.”