44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan zaferinin ardında üç önemli etmen vardı. Ordunun taktiksel ve mekanik üstünlüğü, Azerbaycan halkının fedakarlığı ve on yıllar içerisinde yetkin bir konuma eren diplomasi kurumu. Dağlık Karabağ rejimini savaşın bitişinden bu yana geçen sürede en çok zorlayan, Azerbaycan diplomasisinin inşa ettiği ittifaklar ve ilişkiler oldu.

Oğul Tuna Anadolu Ajansı için kaleme aldığı "Azerbaycan diplomasisinden çıkarılacak dersler" analizinden satırbaşları:

AZERBAYCAN DİPLOMASİSİNİN TEMEL İLKELERİ

Azerbaycan, Güney Kafkasya’daki diğer iki komşusundan tarihsel ve ilkesel olarak ayrı bir konumda. Ne Gürcistan gibi tamamen Batı’ya savrulmuş halde ne de Ermenistan gibi kapalı ve Rusya’nın askeri, siyasi, ekonomik boyunduruğu altında. Bunlarla beraber, sahip olduğu doğal kaynaklar ve insan gücü ile bağımsızlığından bu yana komşularına göre daha bağımsız, daha tarafsız ve daha rasyonel politikalar izleme olanağı buldu.

Sovyetler Birliği'nin diplomatik ve bürokratik mirası üzerine inşa edilen Azerbaycan kurumları, üç büyük bölgesel gücün (İran, Rusya ve Türkiye’nin) çekişme sahasından uzak durmak ve -çoğunlukla “kardeş” Türkiye’nin yanında olsa bile- denge politikası izlemek zorunda kaldı. Bu sebeple Bakü İsrail, Birleşik Krallık ve Pakistan gibi bölge dışı aktörlerle ilişkilerini geliştirirken Batılı, global elit inşasına da önem verdi.

Bu noktada bir mihenk taşı Haydar Aliyev’in 1993’te iktidara gelmesiydi. Öyle ki sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin birinci Cumhurbaşkanı (1994-1997) ve Ermenistan’ın ikinci Cumhurbaşkanı (1998-2008) Robert Koçaryan, 2020 senesinde verdiği bir röportajda Haydar Aliyev’in iktidara gelişine o dönem çok üzüldüğünü, sonunda örgütsel kabiliyetlere sahip birinin yönetiminde savaşın gidişatının değiştiğini belirtti.

Sovyet sistemini iyi tanıyan Bakü, bir yandan Batı dünyasıyla yakınlaşırken öte taraftan Rusya, İran ve İslam dünyasının kalanıyla açık ve sağlam ilişkiler kurmaya gayret etti. Dışişleri teşkilatındaki reformları Azerbaycan Diplomasi Akademisi (2014 itibarıyla ADA Üniversitesi) gibi temel eğitim kurumlarının inşası takip etti. Öyle ki bugün Sovyetler'den miras kurum ve elitlerin yanında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev gibi NATO Savunma Koleji ve George C. Marshall Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezi mezunu isimler de yer alıyor.

SİLAH OLARAK DİPLOMASİ

Avrupalıların ve Azerbaycan karşıtı diasporik hareketlerin “havyar diplomasisi” ya da “petrol diplomasisi” gibi terimler altına süpürerek karalamaya çalıştığı bu reform hareketlerinin aslında ne kadar başarılı ve sağlam olduğuna Eylül 2020 sonu itibarıyla bütün dünya tanık oldu.

Karabağ’da statükonun değişiminde Azerbaycan ordusunun oynadığı rolün benzerini diplomatik kurumlar, bu değişimin ve ülke çıkarlarının korunmasında sergiledi. Dünyanın dört tarafında dağılmış Ermeni diasporasının yıllar içerisinde yerel yönetimlerle kurduğu yakın ilişkilere rağmen Bakü, zaferini uluslararası kamuoyuna kabul ettirmekte güçlük çekmedi.

Zaten Azerbaycan’ın talep ve iddiaları, 1990’lı yıllardan bu yana Birleşmiş Milletler'in (BM) Azerbaycan topraklarındaki işgali kınayan ve sonlandırılmasını isteyen kararlarıyla uluslararası meşruiyete sahipti. Öte yandan Azerbaycanlı yöneticiler “zamanın ruhundan” yararlanmayı da bildiler: Önceki süreçten farklı olarak açıktan destek veren İsrail ve Türkiye ile sessiz kalan Rusya; seçimle boğuşan ve bölgeye “ilgisiz” kalan Trump yönetimi ve elbette Uzak Doğu’dan Atlantik’e uzanırken Güney Kafkasya’daki son düğümü de açmak isteyen uluslararası ekonomik yatırımlar.

Böylece savaş süresinde Azerbaycan’a en sert tepkiyi veren Macron Fransası'nın bile ateşkes sonrasında geri adım attığı ve Oklahoma eyaletinin Karabağ’daki Amerikan yatırımlarının önünü açtığı bir döneme girildi. İzlenen pragmatik, dengeci ve rasyonel diplomasi devletin zirvesi tarafından devam ettiriliyor: Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bir yandan Kremlin’in aracılık ettiği müzakerelere iştirak ederken Tiflis, Washington ve Brüksel tarafıyla temasları sayesinde barış masasını sağlamlaştırmaya gayret ediyor. Statükonun değiştiği bu süreçte Nikol Paşinyan iktidarının ülke içindeki aşırı milliyetçi-ırkçı muhalefete rağmen barış şartlarını kabule yakın olmasında bütün bu faktörlerin rolü göz ardı edilemez.

DİPLOMATLAR, BÜROKRATLAR VE UZMANLAR ARASI İŞ BÖLÜMÜ

Azerbaycan diplomasisi karşılıklı ekonomik, ticari ve siyasi ilişkileri önemsiyor ve jeopolitik denge ve tarafsızlık ilkelerini benimsiyor. Lobi faaliyetleri sonuçsuz kalan aktörler ve “Avrupalı, Batılı değerlerini” savunurken Doğu Avrupa ya da Akdeniz’de bu değerleri kendileri yerle bir eden güçlere rağmen kaydedilen uluslararası başarılar, diplomatik gücü ve meşru iddiaları kanıtlar nitelikte. Uluslararası Adalet Divanı’nın Ermenistan’ı Azerbaycanlılara yönelik etnik temizliğe ve her türlü ırk ayrımcılığına karşı uluslararası sözleşmelere uymaya çağıran 7 Aralık 2021 tarihli kararı en güncel başarılardan biri.

Bahsedilen bütün bu gelişmelerde Bakü’nün dışişleri teşkilatı ve diğer kurumları arasındaki iş bölümü önemli rol oynuyor. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı teşkilatının devamında ilgili bakanlıklar, bunlara bağlı kuruluşlar, dış temsilcilikler, akademisyenler, düşünce kuruluşları ve saha uzmanları ile medya bu iş bölümünü benimsemiş durumda.

Güvenlik diplomasisiyle iş birliği içerisinde ilerleyen bütün bu örgütler bir yandan Şuşa gibi Karabağ’ın önemli merkezlerinde dış temsilcileri ve konukları ağırlarken, öte yandan ülkedeki önemli üniversite ve düşünce kuruluşlarında kamuoyuna açık toplantı ve konferanslar düzenliyor. Kasım 2021’de Şuşa’yı ziyaret edip West Point Modern Savaş Enstitüsünde Şuşa Muharebesi’ne dair ayrıntılı bir analiz yazan askeri uzman John Spencer, bu isimlere dair güncel örneklerden biri. Spencer, ziyareti sırasında Azerbaycan’ın önde gelen düşünce kuruluşlarından Topçubaşov Merkezi’nde konferans da verdi.

Azerbaycan, diplomasi örgütüne dair belki de en önemli ve Türkiye dahil pek çok ülke tarafından analiz edilmesi gereken noktalardan biri de propaganda ve sosyal medya kullanımı. Azerbaycan diplomatik topluluğu, ülkeye yönelen dezenformasyon niteliğindeki çeşitli iddiaları anbean takip ediyor, bunlara karşı içerik üretiyor. Büyükelçiler ve diğer temsilciler Princeton Üniversitesi gibi önde gelen kurumlarda söyleşilere katılıyor, bulundukları ülkelerin önde gelen siyasetçi, sanatçı ve iş insanlarıyla toplantılar düzenliyor. Bunları açık kanallarla paylaşmaları ise bu toplantıların ayırt edici özelliği. Aynı zamanda ülkenin kültür mirasını tanıtan, Azerbaycan’ın çok kültürlü ve hoşgörülü yaşamına dikkati çeken farklı dillerdeki yayınlarla sosyal ve basılı medyayı faal biçimde kullanıyor.

Sonuç olarak, Azerbaycan diplomasisinin ayırt edici iki özelliği olduğu söylenebilir: Denge kurmak ve korumak, pragmatik ve rasyonel ilişkiler tesis etmek. Bağımsızlığından bugüne izlenen ve özellikle son dönemde hız verilen bu politikalarla askeri zaferleri taçlandırmak mümkün oldu. Sosyal medya, basın ve yerel siyasi kurumlar üzerinden Türkiye’ye yönelik saldırılara da aktif ve hızlı cevap veren Azerbaycan diplomasisinden çıkarılacak çok ders var.