Metin Mutanoğlu’nun röportajı

Sosyal medyanın kapatılması şeklinde bir görüş olmadığını belirten Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ancak sosyal medyanın düzenlenmesi gerektiğine yönelik bir ittifak oluştuğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'a yöneltilen sorular ve bu sorulara verdiği cevaplar şöyle:

SORU: Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde Kovid-19'dan sonra dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyledi, doğrusu bunu bazı çevrelerden de duyuyoruz. Yani ne değişecek gerçekten, bize ne öğretti Kovid-19? Yoksul ülkeler, geri kalmış ülkeler, zengin ülkeler arasındaki uçurumu daha çok net bir şekilde görmüş olduk. Aslında herkesi eşitleyen bir süreçle karşı karşıya kaldı insanlık. Siz nasıl bir perspektif görüyorsunuz gelecekle ilgili, Kovid-19 bize nasıl yeni bir dünya sunmuş olacak?

CEVAP: Öncelikle Kovid-19, mevcut dünya düzeninin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya çıkarttı. Tarihte yakın dönemde birçok savaşlar yaşandı, bölgesel savaşlar, başka şeyler, ama herhalde küreselleşmenin bir gerçek haline geldiği bu geçtiğimiz 30-40 yıl içerisinde ilk defa herkesin aynı anda aynı şeyi yaşadığı bir dönemden geçtik. Küresel bir an yaşadık, hala da yaşamaya devam ediyoruz. Japonya'sından Amerika'sına, İtalya'sından Türkiye'sine, Almanya'sından Irak'ına kadar hepimiz bu aynı anı aynı anda yaşadık, bu çok nadir görülen bir şeydir. Üçüncü olarak da küresel sistemin testinin pozitif çıktığını gördük. Aslında küresel sistemin kendisi bu virüse yakalandı, bu kadar etkisiz olması, bu virüs karşısında çözüm üretememesi, bu kadar insanın ölmesi, virüsün bu kadar hızlı yayılması, ekonominin durması ve bundan sonra toparlamaya ilişkin projeksiyonların da uzun vadeli olması bu sistemin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

'Küresel liberal düzen' deniyor, ben hep ona şey diyorum; ya bu düzen ne küresel ne liberal ne de aslında bir düzen. Yani küresel değil çünkü tek taraflı, hakimin, güçlü olanın sözünün geçtiği bir düzen. Liberal falan değil. Yani liberal diye paketlenen birtakım değerler yahut söylemler var, yani serbest piyasa şartları, ekonomisi vesaire deniyor ama kapitalizmin her zaman tekelciliğe doğru evrilmek istediğini herkes bilir, iktisat okuyan herkes bunu bilir. Kapitalist, tekel olmak ister, serbest, adil piyasa şartları içerisinde rekabet etmek falan istemez. Nitekim bunun için de antitröst yasaları çıkmıştır. Şirketler büyümüştür, büyümüştür devasa yapılar haline gelmiştir. Bunlar artık devletin bile kontrol edemediği büyüklüğe ulaştığında devlet buralara müdahale etmiştir, 'Hayır, bu artık tüketici hakkını da kişi haklarını da ortadan kaldıran bir yapıya dönüşüyor' diye. Dolayısıyla böyle bir liberal düzenden de bahsetmiyoruz, düzen de değil. Düzen üretmiyor tam tersine bir düzensizlik, kaos, adaletsizlik üretmeye devam ediyor.

Şimdi bütün bu gerçekler ışığında önümüze yeni birtakım fırsatlar da çıktı. Türkiye bu süreci en iyi yöneten ülkelerden birisi oldu hem vaka sayısı itibarıyla hem ölümler itibarıyla... Sağlık altyapımızın güçlü olmasının getirdiği avantajları bu dönemde gördük. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'Bunlar benim hayalimdir' dediği şehir hastanelerinin bu süreçte ne kadar kritik bir rol oynadığını hep birlikte gördük. Sağlık çalışanlarımızın, 1 milyon 100 bin civarındaki sağlık ordumuzun ne kadar özveriyle çalıştığını gördük. Ama şimdi bundan sonra yapılacak çok önemli şeyler de var. Mesela biyogüvenlik konusu artık Türkiye'nin milli güvenliğinin önemli başlıklarından biri haline gelmiştir, siber güvenlik yine ulusal güvenliğimizin önemli başlıklarından birisi haline gelmiştir. Bu konularda çok önemli çalışmalar yapılıyor, bunlar daha da artacak. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda gerekli talimatları da verdi, ilgili birimlerimiz bu konularda çalışmalarına da başladılar. İleriye dönük olarak Türkiye özellikle tedarik zincirini muhafaza etmek suretiyle hem kendi içindeki yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hem de bölgedeki insanlara yardım ulaştırarak bünyesinin ne kadar sağlam olduğunu gösterdi ama bunu daha da fazla güçlendirmek için adımlar atmaya devam edeceğiz. Ben bu süreçten Türkiye'nin hızlı bir şekilde çıkacağına inanıyorum ve diğer dünya ekonomileri toparlamaya çalışırken Türkiye'nin çok hızlı bir şekilde yol alacağını düşünüyorum. Bunlar tabii bize birtakım fırsatlar getiriyor. Bu temel altyapı yatırımları konusunda, stratejik önemi olan alanlarda aldığımız mesafe noktasında ileriye dönük daha pozitif, daha aydınlık, daha umut verici bir tablonun olduğunu söyleyebilirim.

SORU: Şimdi Türkiye sosyal medyayı artık dünyada en çok kullanan ülkelerden bir tanesi. Ama sosyal medyanın Türkiye'de maalesef daha çok son dönemlerde kadına yönelik şiddet, hakaret, yalan, küfür ve benzeri kötü amaçlar için kullanıldığını gördük. Bir sosyal medya düzenlemesi gerektiğini görüyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı bir talimat verdi bir çalışma yapılıyor bu düzenlemenin içeriğiyle ilgili bize neler söyleyebilirsiniz? Sosyal medyayı Türkiye'de kapatacak mısınız? Çünkü o tür bir algı da var, hükümetinizin sosyal medyayı Türkiye'de yasaklayacağına dair şeyler de konuşuluyor. Böyle bir planınız mı var yoksa bu düzenleme neyi kapsayacak?

CEVAP: Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan, bir görüş yok ama sosyal medyanın düzenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsensüs oluştu, bir ittifak oluştu. Neden? Ben gerçek hayatta size hakaret ediyorsam, küfür ediyorsam, iftira ediyorsam, kişilik haklarınızı ihlal ediyorsam, mahrem bilgilerinizi ortaya çıkartıyorsam yahut terör propagandası yapıyorsam, bu nasıl gerçek hayatta suçsa sanal dünyada da suç olmak durumundadır. Yani analogda suç olan dijitalde de suçtur, temel ilke budur. Fakat internet dünyası çok hızlı geliştiği ve regüle edilmesi çok zor bir alan olduğu için bununla ilgili uluslararası bir müktesebat da oluşmuş değil. Farklı ülkelerin bu konuda farklı uygulamaları var. Mesela Almanya örneğine baktığınızda bu konuda en sıkı tedbirleri almaya çalışan, hukuki anlamda çalışma yapan ülkelerden birisi olarak onların geçtiğimiz özellikle 4-5 yıl içerisinde birçok yasa girişimi oldu, bunların bir kısmını birkaç aşamada uyguladılar ve hep bu ilkeden hareket ettiler, gerçek hayatta suç olan sanal dünyada da suçtur. Peki bunu nasıl regüle edeceksiniz, nasıl takip edeceksiniz? Birisi sosyal medyayı kötü amaçlarla kullandığında, kişilik haklarını ihlal ettiğinde, suç teşkil eden bir eylemde bulunduğunda ne yapacaksınız? Sizin gidip bu şirketlere, yani platformları yöneten şirketlere başvurmaktan başka şansınız yok. Mahkeme kararı bile çıkartsanız onu uygulayacak olan bu şirkettir, o platformdur, o sosyal medya mecralarıdır. Dolayısıyla burada şirketlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Hatırlayın Amerika'da bile işte Facebook'la ilgili birçok konular gündeme geldi. 'Seçim döneminde bilgileri alıp bunları bir tarafın lehine kullandırttınız mı?' Çok ciddi bir suçlama, çok ciddi bir iddia bu, değil mi? Başka birçok alanda benzer uygulamalar, benzer davalar açıldı. Bunlarla ilgili büyük cezalar verildi. Neden yapılıyor bu? Çünkü kişi haklarını ihlal eden, suç teşkil eden bir eylem o mecra üzerinden gerçekleştiriliyorsa suçu işleyen kişi kadar tedbir almıyorsa mecranın sahibi de sorumludur. Temel ilke bu. Dolayısıyla bu tasarı tabii ki meclisin uhdesinde, çalışılıyor. Cumhurbaşkanımız bir çağrı yaptı bununla ilgili, hem Cumhurbaşkanı hem de AK Parti'nin Genel Başkanı olarak tabii. Kendi grubuna da bir çağrı yaptı, Meclis'e de bir çağrı yaptı: "Gelin bununla ilgili bir düzenleme yapalım. Sosyal mecra kişilik haklarının ihlal edildiği, terör propagandasının yapıldığı, yalanın, iftiranın kol gezdiği bir yer olmaktan çıksın. İnsanların medeni, erdemli, doğru bilgiye dayanan iletişim yapabileceği bir mecra olarak kullanılsın."

SORU: Muhalif seslerin susturulması gibi bir...

CEVAP: Hayır böyle bir şey değil. Yani gerçek hayatta da muhalif sesler var, muhalefet çıkıyor muhalefetini yapıyor. Sanal dünyada da olabilir ama bunu yalana başvurmadan, iftiraya başvurmadan, terör propagandası yapmadan gerçekleştirmek esastır. Dolayısıyla burada bu düzenlemenin iki önemli ayağı var, sosyal medyanın diyeyim iki tane önemli ayağı var. Bir tanesi içeriklerle ilgili konu. Şimdi birisi işte bir yalan, iftira veya benzeri bir şey ortaya attığında içerikle ilgili bir sorun ortaya çıkıyor. Sizin kişisel, kişi haklarınıza bir saldırı var, siz bunu kaldırılmasını istiyorsunuz. Çünkü herkes görüyor bunu. Siz ne yapıyorsunuz? O şirkete başvuruyorsunuz, netice almanız ne kadar sürer, alır mısınız, alamaz mısınız belirsiz. Mahkemeye gidiyorsunuz, mahkemeden karar alıyorsunuz, bu içeriğin kaldırılmasını talep ediyorsunuz. O dahi herhangi bir muhatap olmayınca uygulanması mümkün olmayan bir karar olarak kalıyor. Sonra mağdur olan yüz binlerce insan var. Bir muhatap bulamıyorlar. Dolayısıyla o şirketlerin mutlaka faaliyet gösterdikleri ülkelerde bir ofis açması, yani bir muhatap olması gerekiyor. Şu ana kadar bu şirketler, bir, iki tanesi hariç ofis açmayı reddettiler Türkiye'de. Bu da bizi meselenin ikinci boyutuna getiriyor. O da ticari kısmı. Vergi ödemiyorlar. Bunlar son tahlilde ticari birer kuruluş. Bizim girip kullandığımız sosyal paylaşım mecraları birer ticari kuruluş. Para kazanıyorlar ama vergi ödemiyorlar. Şimdi aynı gerçek dünyada olduğu gibi siz bir malın vergisini kaçırdığınızda nasıl bunun bir müeyyidesi varsa sanal alemde de kazandığınız paranın vergisini ödemiyorsanız bu bir suçtur. Bundan dolayı da bu şirketler yıllarca, ben kendim bile görüştüm bunların birçok kurum başkanlarıyla heyetleriyle geçtiğimiz yıllarda, 'Gelin burada ofis açın, temsilcilik açın, verginizi ödeyin, bu içerikle ilgili konularda da bir muhatap oluşsun ve bu sorunları hukuki olarak şeffaf bir şekilde çözmenin yollarını arayalım.' Ama bugüne kadar bunu reddettiler. Şimdi yeni düzenlemeyle bu iki ayağı, yani ticari kısmıyla kişilik haklarının korunmasını hedefleyen içerikle ilgili düzenlemeleri ihtiva edecek bir yasa tasarısı hazırlanıyor diye biliyorum. Nihai olarak tabii ki bu Meclisin uhdesinde. Böyle bir düzenlemenin herkesin faydasına olacağını düşünüyorum. Muhalif seslerin susturulması, oradaki renkliliğin ortadan kaldırılması, kişilerin görüşlerini ifade edememesi gibi bir şey söz konusu değil. Orada meşru kurallar çerçevesinde insanlar fikirlerini, görüşlerini özgürce ifade edebilirler. Bunun önünde herhangi bir engel söz konusu değil. Ama dediğim gibi suç teşkil eden, kişilik haklarını ihlal eden, mahremiyeti ortadan kaldıran, terör propagandası yapan, doğrudan suça teşvik eden paylaşımlar, propagandalar yapıldığı zaman bunlara karşı da tedbir alınmasından daha doğal bir şey olamaz.

SORU: Siz hükümet olarak aslında Türkiye'de sosyal medyayı destekliyor musunuz? Yani bu anlamıyla bir sosyal medyayı destekliyor musunuz?

CEVAP: Bir iletişim mecrası olarak elbette göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçekliktir sosyal medya, hepimizin kullandığı, faydalandığı... Ama zannediyorum özellikle son dönemde sosyal medyada çirkinleşen üslup, tarz, dil, paylaşımlar herkesi rahatsız ediyor. Ama şunu da söyleyeyim, bu meseleyi sadece kanun çıkartarak da çözemeyiz. Bir toplumsal bilinçlenmenin de olması gerekiyor. Toplum olarak bizim bu tür suç teşkil eden, yüz kızartıcı, ahlak kurallarına aykırı, kişi haklarını ve mahremiyetini ortadan kaldıran hesaplara, paylaşımlara karşı ortak bir tavır içerisinde olmamız gerekiyor. Kanunlara başvurmadan önce müeyyideye başvurmadan önce vicdani müeyyidenin devreye girmesi gerekiyor. Herkesin o kişileri, o paylaşımları ayıplaması gerekiyor. Bu mecradan çıkartması gerekiyor. Bu bir kadına dönük saldırı olabilir, bu bir çocuk istismarı olabilir, cinsellikle ilgili bir suç olabilir, başka bir şey olabilir. Bu konuda vicdani kontrol ve düzenlemenin en az kanuni düzenleme kadar önemli olduğunu akıldan çıkarmamız gerekiyor.

SORU: Aslında kendi Türk toplumsal yapımız, geleneklerimiz, kültürümüze baktığımızda sosyal medyanın buna hiç uygun olmadığını görüyoruz. Yani insanlar bir kadına hakaret edebiliyor, küfredebiliyor, onun kadınlığına, ailesine hakaret edebiliyorlar. Bu normalde toplumumuzun dinamiklerinde olan bir şey değil. Biraz sosyal medyanın da insanları, toplumları değiştirdiğini, bozduğunu görüyorum. Bilmiyorum, katılıyor musunuz?

CEVAP: Sosyal medya insanların sahte kimlikler, sahte maskeler arkasından konuşmasına imkan sağlayan bir mecra. Bundan cesaret alan bazı kişilerin bu mecrayı kirlettiğini maalesef gördük, görüyoruz. Belki benim 'Vicdani müeyyide, vicdani kontrol, vicdani düzenleme' dediğim şey biraz bununla ilgili. Ne söylüyorsanız dürüstçe, ahlaklı bir şekilde, seviyeli bir şekilde söyleyin. Birtakım sahte kimliklerin, bot hesapların, sahte hesapların arkasına sığınarak değil, kimseniz, ne iseniz o şekilde çıkıp söyleyeceğiniz sözü söyleyin. Bu cesareti olmayanlar da bu mecrayı kirletmesinler.