Seçim sonuçlarını kabul etmeyen, İran’a yakınlığı ile bilinen ve Şii milis gruplarının bir araya gelerek oluşturduğu Fetih Koalisyonu başta olmak üzere bazı Şii siyasi grup destekçileri 19 Ekim’den beri oturma eylemi düzenliyor.

Oturma eylemine katılımın artması ABD’li yetkilileri endileşendirdi. Göstericilerin Yeşil Bölge’ye doğru hareketlenmesiyle Yeşil Bölge erişime kapatıldı, bölgenin etrafına tank ve zırhlı araçlarla destek güvenlik güçleri intikal etti. Yeşil Bölge’nin içinde ise özel kuvvetlerin yerleştirildiği iddia edildi.

Eylemler, Sadr Hareketi dışındaki tüm Şii siyasi oluşumları bünyesinde bulunduran Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin (Shia Coordination Framework) 16 Ekim’de yaptığı açıklamada seçimlerin nihai sonuçları tanımayacaklarını bildirmelerinden sonra başladı.

Çatı kuruluştan yapılan açıklamada, "Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’nun (IBYSK) oy sayımı sırasındaki ihlalleri gidermesini bekliyorduk. Ancak gerçeği yansıtmayan sonuçları açıklama ısrarından dolayı açıklanacak sonuçların tamamını reddediyoruz” ifadeleri kullanılırken seçim sonuçlarına yönelik itirazlara yanıt verilmediği sürece yeni hükümetin oluşturulmasına yönelik oturumlara katılmayacakları kaydedildi.

Bilgay Duman’ın Rudaw’da yaptığı analize göre;

Bu açıdan Şii grupların seçimlere itiraz bağlamında sandıklardan birinci parti olarak çıkan Sadr Hareketi’ne karşı tek cephe oluşturmaya çalıştığı görülüyor. Hatta Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra yaşanan protestolara ilişkin Şii partilerle bir araya gelmiş, ancak Sadr’la görüşmemişti. Bu nokta Şii partiler arasında Sadr ve Maliki olmak üzere iki cephe ortaya çıktığı görülüyor.

Sadr ise yaptığı son basın açıklamasında hiçbir ülkenin Irak’taki seçim sonuçlarına ve hükümet kurma sürecine müdahale etmesine izin vermeyeceğini vurgulayarak İran ve İran destekli gruplara net bir mesaj vermiş görünüyor.

Protestoların devam etmesi nedeniyle Nuri el-Maliki’nin başını çektiği bazı siyasi gruplar, Cumhurbaşkanı Berham Salih'ten, şaibeli olduğu iddia edilen seçim sonuçlarına yönelik protestolar daha tehlikeli hale gelmeden duruma müdahale etme çağrısında bulundu. Salih'e, anayasanın koruyucusu olarak, olaylar daha tehlikeli bir boyuta taşınmadan duruma müdahale etmesi çağrısı yapıldı.

Ancak protestoların devam etmesine rağmen katılımın sınırlı kalması, seçimi kabul etmeyen Şii gruplar açısından sınırlayıcı bir etki ortaya çıkarıyor. Zira söz konusu gruplar 2014 yılından beri askeri ve ekonomik güçlerini artırıp Irak devletine paralel olarak etki ve nüfuz alanı açtı. Bu sebeple siyasi alanda destek oranı düşüşte olan Şii grupların elde ettikleri ayrıcalıkları korumak için protesto yoluna başvurdukları görülüyor. Irak’ta kurulacak hükümetin tarafları, şiddet eylemlerine girişerek gerilimleri tırmandırma kapasitesinden dolayı siyasi istikrarı korumak amacıyla Şii milis grupların siyasi temsilcileriyle iş birliğine gitmesi muhtemel görünüyor.

Zira Ekim ayının son günlerinde Diyala’nın Mukdadiye (Şehreban) ilçesine bağlı Reşad köyüne yapılan ve IŞİD’in üstlendiği saldırıda çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanmasının ardından Irak’taki siyasi çekişmelerin ortaya çıkardığı ortamın terör örgütlerine zemin hazırlayacağına dair şüpheler artmış durumda. Nitekim daha önceki yıllarda Irak’ın pek çok kez bu acı tecrübeyi yaşadığı biliniyor. IŞİD’in de Irak’taki eylem gücünü koruyor olması ülkenin yeniden bir şiddet sarmalına girip girmeyeceği konusundaki endişeleri arttırıyor. IŞİD’in söz konusu saldırının ardından Kerkük’e bağlı Altunköprü nahiyesi yakınlarında konuşlu peşmergelere yönelik saldırı düzenlemiş olması da dikkate alınmalı.

DEAŞ'ın Reşad’a saldırısını bahane olarak kullanan Şii terör örgütü Bedir, Reşad’ın etrafındaki Sünni köylerine yönelik saldırılar ve köy ahalisine yönelik tutuklamalar yaparak mezhepsel çatışmaların fitilini ateşledi.

Yapılan bu tutuklamalar 2006-2010 arası Irak’ta yaşanan mezhep savaşlarını akıllara getirdi. Söz konusu grubun aynı zamanda da seçimlere itiraz eden başlıca grup olan Fetih Koalisyonu’nun başat aktörü olması da dikkatlerini üzerine çekmesine neden oldu. Bu noktada Bedir Örgütü’nün hem seçim sonuçları hem de Diyala’daki söz konusu saldırıyı göz önünde bulundurarak mezhepsel kimlik üzerinden gücünü konsolide etmeye çalıştığı iddia ediliyor.

Ancak bu durum Irak için son derece tehlikeli. Her ne kadar seçim sonuçları Irak halkının yeniden mezhepsel ve etnik kimlik üzerinden bir oylama yaptığını göstermiş olsa da katılımın yüzde 41 civarında olması, halkın büyük bölümünün siyasetten ve seçim sürecinden uzak durduğunu gösteriyor. Hatta seçim öncesi Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali es-Sistani’nin “seçimlere katılın” açıklamasına rağmen, Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde katılımın Babil hariç yüzde 40’ın bile altında olması, Şiilerin ülke genel katılım oranının dahi altında kaldığını gösteriyor.

Bununla birlikte, 2019 protesto hareketlerinin destek verdiği siyasi oluşum olan İmtidad hareketinin başta Nasıriye olmak üzere Şiilerin çoğunluk olduğu bölgelerden 9 sandalye çıkarmış olması da halkın mezhepler üstü bir siyaset istediğinin göstergesi. Hatta Takaddum, Azim gibi Sünnilerin ağırlıkta olduğu, ancak Sünni radikalizminden uzak daha uzlaşmacı siyasi hareketlerin, Sünni bölgelerde aldıkları oy dikkate alındığında, Sünni halkında siyasi değişim istediğinin göstergesi. Hatta Sünni bölgelerdeki sandığa giden seçmen sayısının Şii bölgelere göre daha yüksek olması, siyaset ve ülke yönetim sürecine olan katılım isteğinin de bir göstergesi. Bu durum Irak’taki karar alıcılar tarafından iyi değerlendirilmeli. Aksi takdir Irak yeniden bir patlama noktasına gelebilir ve bu kez dönüşü hiç de kolay olmayacaktır.