Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun’un Filistin Devlet Başkanı Abbas’ı kabul etmeden önce Filistin halkına 100 milyon dolar yardım sözü vermesi, MENA Affairs’te yayınlanan makalede “proaktif diplomasi”nin örneği olarak değerlendirildi. Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) tarafından Türkçeye çevrilen ve "Algeria’s recent proactive diplomacy on Palestine" başlığıyla kaleme alınan makalenin tamamını Ortadoğu Haber aktardı.

SON DÖNEMDE CEZAYİR'İN FİLİSTİN'DEKİ PROAKTİF DİPLOMASİSİ

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun, bu hafta Cezayir'e resmî bir ziyarette bulunan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı kabulü öncesinde, on buçuk yıllık iç bölünmeyi sona erdirmek için, Filistinli gruplara, Filistin içi müzakereleri başlatma davetiyle birlikte Filistin halkına 100 milyon dolar yardım sözü vermiştir. Hem Filistin yönetimi hem de Hamas, girişimi memnuniyetle karşılamış ve olumlu bir şekilde dikkate almaya istekli olduklarını dile getirmiştir.

Cezayir’in bu çağrısı, Mart 2022'de ev sahipliği yapacağı Arap Birliği Zirvesi gibi önemli bir siyasi olaydan aylar önce yapılmıştır. Bu toplantıda pek çok önemli ve kritik konu tartışılacaktır: Dört Arap ülkesinin -BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas- İsrail ile imzaladığı normalleşme anlaşmaları, Esad rejiminin Arap Birliğine dönüşü, Filistin davası ve Cezayir-Fas siyasi çekişmesi.

Cezayir, eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın döneminde, neredeyse otuz yıldır pasif veya içe dönük bir diplomasiyi benimsemişti. Ancak demokratik yollarla seçilen Cumhurbaşkanı Tebbun'un yükselişiyle birlikte Cezayir proaktif bir dış politika izlemeyi seçmiştir. Bu bağlamda, Türkiye ile bağları güçlendirme, Libya’daki siyasi dengelerde daha büyük bir role sahip olma ve Afrika Birliği ve özellikle pan-Afrika şemsiyesinin İsrail'e gözlemci statüsü vermesinin ardından Arap Birliğinde Filistin yanlısı bir yaklaşım benimseme gibi hususlar öne çıkmaktadır.

CÖMERT MALİ YARDIM SÖZÜ

Birçok yerel ve jeopolitik dinamik, Cezayir'i bu günlerde Filistin yanlısı bir yaklaşımın öncülüğünü yapmaya ve pek çok Kuzey Afrika ülkesinde olduğu gibi ülke ekonomisinin Covid-19 pandemisinin etkileri nedeniyle oldukça bitkin olduğu bir zamanda, Filistinlilere cömert mali destek sözü vermeye itmiştir.

Öncelikle Filistin davası, Cezayir halkı için basit siyasi çıkarların ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Cezayir'in bağımsızlık çabalarıyla Filistin’in işgal karşıtı mücadelesinin aynı zamana denk geldiği ve Cezayir'in kararlılığının ve zaferinin, Filistin tarafından bir model olarak görüldüğü gerçeği göz önüne alındığında bu durum, Cezayir ulusal kimliğinin ve herhangi bir liderin siyasi meşruiyetinin merkezinde yer almaktadır. Cezayirlilerin Fransa karşısındaki mücadelesinin işgal altındaki topraklarda tekrarlanmasını görmekten alınacak hazdan bahsetmeye bile değmez. Cezayir halkının büyük desteği, ülkenin sokaklarında, üniversitelerinde ve spor stadyumlarındaki Filistin yanlısı sloganlar, pankartlar ve bayraklardan kolaylıkla görülebilir.

İkinci dinamik, Cezayir halkının sokaklara dökülerek uzun süredir görevde olan Abdülaziz Buteflika'yı istifaya zorlamasından sonra, ülkede son birkaç yılda görülen yarı demokratikleşme süreciyle ilgilidir. Cezayir'in bu mali desteğinin, İsrail'in ablukaya aldığı yerleşim bölgesinde düzinelerce Filistinliyi katlettiği Gazze'ye yönelik saldırısından aylar sonra geldiği gerçeği göz önüne alındığında, şeffaf ve özgür seçimlerle gelen mevcut cumhurbaşkanının, seçmenlerinin istekleri doğrultusunda bir dış politika benimsemeye devam edeceğini göstermektedir. İsrail'in Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya yönelik devam eden saldırıları, dünya çapında Arapları ve Müslümanları kışkırtarak durumu daha da kötüleştirmektedir.

ANLAŞMAYI DENGELEMEYE YÖNELİK GİRİŞİM

Cezayir-Fas sınırındaki son gelişmeler, ülkenin Filistin konusundaki proaktif diplomasisinin arkasındaki üçüncü dinamiği oluşturmaktadır. Cezayir'in bu tutumu, komşusu Fas'ın, normalleşme anlaşmasının ardından İsrail ile kasım ayında bir savunma-güvenlik anlaşması imzalaması sonrasında gelmiştir. Hamas ve diğer direniş grupları da dâhil olmak üzere Filistinli grupları Cezayir'e davet etmek, ülkenin içine düştüğü güvenlik ikilemi ışığında, bahse konu anlaşmayı dengelemeye yönelik bir girişim olarak görünmektedir.

Zira, İsrail dışişleri bakanının Fas'ta yaptığı Cezayir karşıtı açıklamalar, Cezayirlileri son derece öfkelendirmiştir. Bundan böyle Cezayir’in, “savunmacı yeni gerçekçilik” olarak bilinen bir yaklaşımla Filistin direniş gruplarıyla iyi ilişkilere sahip olacağı görülebilir. Egemen devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak adına devlet dışı aktörlerle daha fazla ilişki kurduğu gözlenmektedir.

CEZAYİR MISIR'DAN ROL MÜ ÇALIYOR

Dördüncü bir neden olarak, son zamanlarda Libya ve Tunus’taki gerilim konusunda çelişkili görüşlere sahip olan Mısır ve Cezayir'in, Filistin davası üzerinde etkili olma konusunda rekabet içine girmiş olmaları da ifade edilebilir. Mısır, Libya'nın doğusunda savaş ağası Halife Hafter'i desteklerken Cezayir, Trablus hükûmetini zorla devirme girişimlerine karşı tutum sergilemekteydi. Ayrıca Cezayir, Tunus'ta Nahda'yı ülkedeki siyasi sürece dâhil olmaya teşvik ederken, Mısır ise Nahda'yı, Mısır tarafından yasaklanan Müslüman Kardeşler'in bir kolu olarak kabul etmekteydi. Cezayir'in Filistin konusundaki proaktif diplomasisi, esas olarak Kahire'nin on buçuk yıldan fazla bir süredir başaramadığı Filistin iç uzlaşısı söz konusu olduğunda, Mısır’dan rol çalmak anlamına gelmektedir.

Araplar, MENA bölgesindeki etkinliği artıran veya azaltan hususun yalnızca Filistin davası olduğunu söylemeye alışmıştır. Bu nedenle Cezayir diplomasisini canlandırmak ve bölgede daha büyük bir rol üstlenmesini sağlamak, Filistin davasına daha fazla katılım ve destek yoluyla başarılabilir. Ancak Cezayirliler, Filistinlilere kalıcı uzlaşma adına bir araya gelmeleri için nasıl baskı yapacaklarını öğrenmelidir. Bu davanın, onların bir on küsur yıl daha bu ayrılığı sürdürmelerine tahammülü yoktur.