Parçalı etnik kimlik ve kırılgan bir siyasi birlikle birbirine bağlı kalmaya çalışan Etiyopya'daki toplum kesimleri geçmişten gelen anlaşmazlıklar nedeniyle her zamankinden daha keskin bir ayrışma sürecine girdi.

Bu durumun ülkenin bütünlüğü ve toplumsal yapısı açısından nasıl sonuçlar yaratacağı belirsizliğini korurken, sıcak çatışmaların daha geniş bölgelere yayılması ihtimali gerek Etiyopya'daki etkin grup ve gerekse de milyonlarca mülteci ile karşı karşıya kalabilecek olan komşu ülkeler açısından endişeyle takip ediliyor.

Son bir yıldır devam eden çatışma ortamı ve siyasi rekabetin doğurduğu güvensizlik ortamı, göreve geldiğinde büyük umutlar bağlanan ve komşu Eritre ile siyasi krizi çözerek Nobel Barış Ödülü alan Başbakan Abiy Ahmed'in önümüzdeki dönemde çok daha ciddi meydan okumalarla karşı karşıya kalacağının sinyallerini veriyor.

Abiy Ahmed'in göreve gelişinden sonraki süreçte ciddi anlaşmazlık yaşadığı Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF)'nin geçen süre içerisinde ülkenin diğer büyük etnik gruplarından Amhara ve Oromolar ile birlikte hareket ederek merkezi hükümete karşı bir siyasi ve askeri mücadele içerisine girdi bu durum Addis Ababa yönetimi açısından yönetilmesi zor bir kriz haline evrilmesine neden oldu.

ORSAM’dan İsmail Numan Telci’nin ‘’Etiyopya’da Derinleşen Siyasi Kriz ve Barışın İmkanı’’ analizine göre:

''Bu grupların Başbakan Abiy Ahmed tarafından 2019 yılında kurulan Refah Partisi'ne (Prosperity Party) katılmayı reddetmeleri ve bu yeni partiyi siyasi rakip olarak kabul etmeleri, ülkedeki taraflar arasındaki ayrışmaları daha da artırmıştır.

4 Kasım 2020'de Etiyopya hükümeti ile başta TPLF ve diğer muhalif gruplar arasında başlayan çatışmalar, gelinen noktada ülkenin özellikle kuzey kesimlerinde birçok noktaya yayılmıştır. Son olarak 2 Kasım 2021'de TPLF güçlerinin Dessie ve Kombolcha şehirlerine yönelik son operasyonları Addis Ababa yönetiminde ciddi endişe yaratmış, hükümet olağanüstü hal ilan etmek durumunda kalmıştır. Öte yandan bu iki şehre yönelik operasyonları sonrası TPLF'in başkent Addis Ababa'ya 380 kilometre kadar yaklaşmış olabileceği açıklanırken, Etiyopya hükümeti ülke genelinde seferberlik ilan ederek vatandaşlardan silahlarını kaydettirmelerini ve olası bir çatışmaya hazır olmalarını istemiştir. Etiyopya'daki 10 bölgeden dördünün yönetimleri de Tigray güçleri karşısında çatışmaya hazır olunması çağrısında bulunmuşlardır.

Bu gelişmeler gerek bölgesel gerekse de küresel medya tarafından yakından takip edilirken, ülkedeki çatışma ortamının derinleşmesi ihtimali ciddi anlamda endişe kaynağı olmuştur. Birçok ülke ve kuruluş çatışmaların sonlandırılması ve uzlaşı çağrıları yaparken, bazı ülke ve uluslararası organizasyonlar arabuluculuk teklifinde bulunmuşlardır. BM Siyasi İşlerden sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo, 9 Kasım'da BM Güvenlik Konseyi'ne yaptığı sunumda Etiyopya'daki çatışmaların artması ve ülkede büyük bir iç savaşın çıkmasının an meselesi olduğunu ifade etmiştir. DiCarlo ayrıca Etiyopya'daki olası bir iç savaşın tüm Afrika Boynuzu bölgesini etkileyebileceğine dikkat çekmiştir.

Gelinen noktada Afrika'nın en büyük ülkelerinden olan Etiyopya'daki krizin daha da derinleşmesi sadece ülkenin 115 milyonluk nüfusunda değil, tüm bölge halklarında endişe kaynağı oluşturmaktadır. Nitekim, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın derinleşmesi ve bir iç savaşa dönme olasılığı, sayıları milyonları bulacak göç dalgalarını tetiklemesinin yanında, komşu ülkelerde siyasi sınırların yeniden tanımlandığı, yönetimlerin yeniden belirlendiği istikrarsızlık süreçlerini de beraberinde getirme potansiyeli barındırmaktadır.

Ekonomik açıdan halihazırda kırılgan bir yapıda olan Etiyopya'da olası bir savaşın ciddi anlamda yıkıcı etkileri olabilecektir. Böylesi bir durum, milyonlarca Etiyopyalıyı gıda ve su güvenliği anlamında etkileyebilecekken, savaşın yaratacağı kriz ortamı birçok anlamda temel hizmetlerin verilmesini olumsuz etkileyebilecektir. Bu durum yetersiz beslenme, salgınlar ve diğer sağlık sorunları nedeniyle yüzbinlerce kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanabilir.

Öte yandan krizin bölgesel etkilerinin olması da kaçınılmazdır. Bu noktada Sudan, Güney Sudan, Somali, Cibuti, Eritre ve Kenya gibi ülkeler Etiyopya'da krizin derinleşmesinden doğrudan etkilenebilecektir. Ülkede çatışma ortamının artmasının yaratacağı en büyük sonuçlardan birisi olan mülteciler, sadece söz konusu komşu ülkelere değil, Avrupa ve Körfez ülkelerine yönelik yeni göç dalgalarının yaşanmasına neden olabilecektir. Bu açıdan değerlendirildiğinde özellikle Afrika ülkelerinden gelen göç dalgaları nedeniyle toplumsal, siyasi ve ekonomik zorluklar yaşayan Avrupa ülkelerinin, Afrika Boynuzunda artan istikrarsızlıktan doğrudan etkileneceği söylenebilir.

Bu çerçevede Etiyopya'da hükümet güçleri ve muhalif kesimler arasındaki gerginliğin topyekün bir savaş haline dönmesinin engellenmesi hem ülke, hem de bölgedeki istikrarın korunabilmesi açısından hayati bir durum arz etmektedir. Ülkede siyasi birliğin sağlanarak kalıcı ve herkesin üzerinde uzlaştığı bir yönetim yapısının oluşturulması ihtimalinin de giderek zorlaştığı bir ortamda Etiyopya'daki siyasi ve toplumsal aktörlerin uzlaşmacı bir tutum içerisinde olması büyük önem taşımaktadır. Nitekim ülkedeki etnik kesimler arasındaki ayrışmaların derinleşmesine neden olan son gelişmeler, sonuçları Etiyopya açısından kalıcı olacak ve etkileri sadece bu ülke ile sınırlı kalmayacak krizleri beraberinde getirebilir.''