Irak Ortak Operasyonlar Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, DEAŞ'ın, Diyala'da bir köye saldırması sonucu biri kadın 11 kişi öldü.

Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, söz konusu saldırıyı kınayarak, bunun terör örgütünün yanına kar kalmayacağını belirtti.

IRAK’TAN TEPKİ

Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Kasım el-Araci, Diyala'da 11 sivilin hayatını kaybettiği terör saldırısının hesabının sorulacağını belirtti.

Araci, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Irak güçlerinin bu saldırının faillerini hücrelerine kadar takip edeceğini ve intikamını alacağını" ifade etti.

Ulusal Güvenlik Danışmanı, halka yönelik bu terör saldırısının karşılıksız kalmayacağını vurguladı.

Irak Temsilciler Meclisi Başkanı Muhammed Halbusi de sosyal medya hesabından saldırıyı kınayarak, "Teröristlerin Diyala ilinde sivilleri hedef alması, vahşetlerinin açık kanıtı, ulusal safları ve toplumsal uyumu istikrarsızlaştırmaya yönelik bir girişimdir." ifadelerini kullandı.

Irak'ta genel seçimden birinci çıkan Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr ise yaptığı açıklamada, "terörizme" karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu.

Sadr, "siyasi partilerin teröre karşı dikkatli olması ve mecliste sandalye için mücadeleyi bırakması" gerektiğini kaydetti.

Irak yönetimi, terör örgütü DEAŞ'ın salı günü Diyala kentine bağlı bir köye saldırması sonucu 11 kişinin hayatını kaybettiğini açıklamıştı.

IRAK VE SURİYE’DE DEAŞ’IN YÜKSELİŞİ

Irak ve Suriye, terör örgütlerinin yeniden canlanma süreçlerine DEAŞ örneğinde sahne olan iki ülke konumunda. Bu nedenle söz konusu iki ülkenin, açıklanmaya çalışılan çerçevede değerlendirilmesi gerekiyor. Irak ve Suriye’deki sosyopolitik duruma bakıldığında kendisini gösteren ilk ortak nitelik, her iki ülkede de otorite ve güç boşluğu alanlarının mevcut olması. Bu durum, farklı devletlerin ve devlet dışı silahlı aktörlerin alan kontrolüne sahip olduğu bir coğrafi tablo ortaya çıkarıyor. Bunun sonucunda DEAŞ, otorite ve güç boşluğunun doğurduğu imkanlarla yeniden örgütlenebiliyor ve eylemler gerçekleştirebiliyor. Bu eylemlerin ise sık fakat küçük çaplı oldukları gözlemleniyor.

İkinci olarak hem Irak’ta hem de Suriye’de DEAŞ’ın ortaya çıkışını ve güç kazanmasını sağlayan sosyolojik şartlarda ciddi bir dönüşüm gözlemlenmiyor. Irak’ta mezhepsel ve etnik düzeyde etkili olan ayrışma, gerilim ve çelişkiler varlığını sürdürüyor. Bununla birlikte Irak’ın ABD-İran geriliminin yansıma alanına dönüşmesi de bu gerilimlere yeni boyutlar ekliyor. Suriye’de ise ülkenin kuzeyinde alan kontrolü uygulayan PYD/YPG terör örgütünün ve Rusya, İran ve ABD’nin bu ülkedeki varlıkları, etnik ve mezhepsel toplumsal hatları etkiliyor.

Bu faktörlere bağlı olarak, DEAŞ yeniden örgütlenme ve eylem alanları bulabiliyor. İki ülkede DEAŞ’la mücadelenin ana ve meşru aktörleri bağlamında gözlemlenen belirsizlik ve koordinasyon sorunu, örgütün bu noktadaki boşlukları değerlendirmesini sağlıyor. Bununla birlikte DEAŞ iki ülkede geçerli olmaya devam eden mezhepsel ve etnik gerilimleri propaganda ve eleman kazanma zemini olarak kullanmaya devam ediyor. DEAŞ Irak ve Suriye’de sağlamış olduğu alan kontrolünün yitimini “kazanımın gaspı” olarak anlatılaştırıyor ve “intikam ve eskiye dönüşü” yeni hedefler olarak belirliyor. DEAŞ aynı zamanda Irak ve Suriye hapishanelerindeki militanlarına ise “esaretten kurtuluş” vaat ediyor ve örgüt içindeki psikolojik çöküntüyü telafi etmeye çalışıyor.

Gelinen son noktada ABD, Rusya, Irak ve Suriye devletleri DEAŞ’ın gerçek anlamda yenilgiye uğratılamadığını ve örgütün bir yeniden doğuş sürecine girdiğini kabul ediyorlar. Bu doğrultuda DEAŞ, bu ülkelerin yaklaşımları çerçevesinde, en önemli güvenlik tehdidi olmayı sürdürüyor. Diğer yandan DEAŞ’ın yeniden doğuş sürecinde geçmişten farklı olarak uygulanacak strateji ise merak konusu. Bu süreçte esas alınacak strateji, sosyolojik bir dönüşümle DEAŞ’ın gerçek anlamda etkisizleşmesi ya da örgütün kendisini yeniden üretmesiyle sonuçlanacaktır.