Öznur Küçüker Sirene

Fransız devlet kanalı France 24'in Türkiye'yi mercek altına aldığı “Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün cephelerde” başlıklı programda çarpıcı tespitlerde bulunuldu. Programın tanıtımında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “kendisini dünya sahnesinde önemli bir aktör olarak kabul ettirdiği”, “çatışma nerede olursa olsun; Suriye'de, Libya'da, Ermenistan'da veya Ukrayna'da, anahtar veya çözümün Recep Tayip Erdoğan'da olduğu” belirtildi. Ayrıca Erdoğan'ın “yirmi yıl içinde ülkesini yeniden uluslararası denklemin merkezine yerleştirdiğine” de vurgu yapıldı.

Peki Türkiye'yi Batı gündeminde bu kadar popüler kılan ne? Dış siyasetteki gelişmeleri biraz incelediğimizde bunun nedenini anlamak hiç de zor değil. Türkiye'nin başarısını sadece Şanghay Beşlisi’nden Birleşmiş Milletler kürsüsüne kadar “bütün masalarda bulunuyor” çıkarımıyla açıklamak mümkün değil. Türkiye, ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın New York'taki konuşmasında da belirttiği gibi, dış politikada “barış odaklı” bir vizyonun da temsilcisi hâline gelmiş durumda. Eski Pentagon Müsteşarı Dov S. Zakheim, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmeyi hak ettiğini boşuna belirtmemişti.

Ukrayna ve Rusya arasında savaş oluyor, Türkiye en başarılı arabuluculuk görevini üstleniyor. Bütün dünyayı yakından ilgilendiren tahıl krizine çare buluyor, dünyayı açlıktan kurtarıyor. Libya'daki siyasi istikrarsızlık sürerken, Türkiye Ulusal Birlik Hükûmeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile rakibi Libya İstikrar Hükûmeti (LİH) Başbakanı Fethi Başağa'yı bir araya getirerek bir kez daha arabuluculuk gerçekleştiriyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmalar yeniden başlıyor, “Türkiye ne diyecek?” diye yine bütün gözler ona çevriliyor. Kaldı ki çatışmalar tekrar alevlenmeden önce, 30 yıldır süregelen Karabağ sorununun çözümüne Azerbaycan'a verdiği destekle katkıda bulunan Türkiye, Ermenistan ile de ilişkilerini normalleştirmek için attığı adımlarla bölgede tekrar barışın tesis edilmesi için büyük çaba sarf etmişti. Keza Suriye'de de 2011 yılından beri süregelen iç savaşın sonuçlarından en çok etkilenen ülke olmasına rağmen, Türkiye, Batı ülkelerinin aksine, “merhametli” olmayı tercih ederek milyonlarca mülteciye kanat açtı. BM'nin başarılı olamadığı bir başka sorun olan Suriye meselesine çözüm getirmek için, Rusya ve İran ile birlikte Astana sürecine müdahil oldu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin'den Birmanya'ya kadar dünyada ezilen, sesi çıkmayan, baskı gören, bütün Müslümanlara da ses ve nefes oldu. Türkiye'nin etkili girişimleriyle, Birlemiş Milletler, Yeni Zelanda'daki camilere yapılan terör saldırılarının gerçekleştirildiği 15 Mart gününü “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” olarak ilan etti.

Türkiye dünyada barış ve istikrar için bu kadar çabalamasına rağmen maalesef bütün ülkeler aynı tutum içinde değiller. Sözde demokrasi ve insan hakları konusunda en çok ders veren ülkelerden biri olan ABD, attığı adımlarla adeta Türkiye’nin çevresini dört cepheden kuşatıyor. Yunanistan ile askerî iş birliğini güçlendiriyor; Dedeağaç limanının bir deniz üssüne çevrilmesini, büyük savaş gemilerini barındırabilecek şekilde genişletilmesini planlıyor; Ermenistan'a Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi yollayıp bölgedeki huzursuzluğu kızıştırıyor; GKRY'ye silah ambargosunu tamamen kaldırıyor: Kısaca ABD bölgedeki varlığını arttırarak aklınca hem Rusya’ya hem de Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışıyor.

Türkiye’nin bu süreçte karşı planlarının olmadığını düşünmek hata olur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık her eylem ve söyleminde Türkiye’nin “bağımsız” bir ülke olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. 52 yıldır Türkiye’yi oyalayan AB’nin ondan hesap soramayacağını, Türkiye’nin ne tam olarak Doğu’ya ne de Batı’ya ait olduğunu, ülkenin birileriyle görüşürken başkalarının iznini almayacağını gayet açık bir dille ifade ediyor. Bu öz güven ve dik duruş Türk milletine de cesaret ve gurur veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyada yürüttüğü barış odaklı başarılı denge politikasının Avrupalılarda bile hayranlık uyandırdığını rahatça söyleyebilirim. Avrupalı liderlerin Rusya’ya karşı yürüttükleri düşmanca politikalar nedeniyle bu kış Avrupa enerji kriziyle sarsılacağa, Türkiye ise bu krizi fırsata çevirerek gücüne güç katacağa benziyor. Bakalım bu kıştan sonra yaz güneşi nerede parlayacak.