Osman Atalay’ın Türkiye’nin Arnavutlar ve Kosova ile gelişen ilişkilerine dair makalesi Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde yayınladı. Ortadoğu Haber’in aktardığı makalede, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Balkanlar’daki ziyaretlerine dikkat çekildi. “Balkanlarda Zamanın Ruhu Arnavutlar ve Kosova İlişkilerimiz” başlıklı makalede şu ifadelere yer verildi:

Balkanlar’da Zamanın Ruhu Arnavutlar ve Kosova İlişkilerimiz

26 Aralık günü resmi ziyaret kapsamında Bosna Hersek’e bir ziyaret gerçekleştiren Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 28 Aralık’ta Kosova ziyareti açıkçası sürpriz oldu.

Sayın Akar’ın burada Kosova Savunma Bakanı Armend Mehaj, Kosova Cumhurbaşkanı Viyosa Osmani ve Başbakan Albin Kurti ile bir araya gelmesi stratejik aklın önemini bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Sayın Akar’ın özellikle Kosova Kurtuluş Ordusu kurucularından bağımsızlık savaşı kahramanı Adem Yaşari ve aile kabristanını ziyaret etmesi sevindirici ve anlamlı bir ziyareti oldu diyebiliriz.

Albin Kurti hükümeti iş başına geleli 9 ay oldu fakat Türkiye uzun zamandan beri Albin Kurti ile ilişkilerini nedense çok yavaş ve düşük profilde yürütmeyi tercih etti.

Kosova hükümetinin yaklaşık bir yıldır ziyaret beklentisinin karşılanmaması iktidar ve toplum kanadında ayrı bir merak ve üzüntü konusuydu.

Türkiye-Kosova ilişkileri 12 yıldır sakin bir denklem üzerinde yürüyor. Balkanlarda siyasi ve ekonomik ilişkilerimizde Bosna Hersek, Arnavutluk daha ön planda yürüdü. Son yıllarda Sırbistan ile olan yakın ilişkilerimiz bölgede muhalif çevrelerin eleştirisine sebep olmaktaydı.

Son 2 aydır Balkanlarda ciddi siyasi gerginlikler yaşanıyor. Bosnalı Sırpların ayrılıkçı söylemi, Kosova-Sırbistan gerginliği ve Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan açık Balkan İnisiyatifi ile AB, ABD, Rusya ve Çin’in Balkan jeopolitiği üzerindeki enerji yolları üzerinde hakimiyet savaşları bir müddet devam edeceğe benziyor.

Türkiye’nin yeni Balkanlarda, özellikle AB süreci, ABD, Rusya, Çin rekabetinde yaşanan bölgesel krizde nerede duracağı çok önemli. Bu anlamda, Milli Savunma Bakanı’nın bölgeye ziyareti Türkiye’nin durduğu yeri göstermesi bakımından oldukça kayda değerdir.

Bakan Akar Prizren’de Sultan Murat Kışlası’nda yaptığı konuşmada, “Bizim Kosova ile ortak değerlerimiz, tarihi geçmişimiz var. Buradaki insanlara karşı sorumluluklarımız var. Kosovalıların haklı davasında yanlarında olmaya devam edeceğiz. Elimizden geldiğince onların buradaki hayatlarını kolaylaştırmak için, savunma ve güvenlik konularında onlara katkı sağlamak için buradayız” sözleri, bölgenin bir kaosa sürüklenmesi halinde Türkiye’nin alacağı pozisyonunun ilanıydı.

Milli savunma Bakanı’nın Bosna ve Kosova ziyareti zamanlama olarak askeri ve istihbari kurmay aklının tezahürü olsa gerek. Türkiye bu ziyaret ile NATO ve Avrasya’ya bizim de bölgede 600 yıldır tarihsel bağlarımız ve ulusal çıkarlarımız vardır mesajını iletmiş oldu.

Bakan Akar’ın; “Balkanlardaki, özellikle de dost ve kardeş Bosna Hersek ve Kosova’daki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Buradaki kardeşlerimizin, dostlarımızın rahatı, huzuru ve güvenliği bizi sevindiriyor aksi halde ise üzülüyoruz. Bu ilgimizi sürdürürken elimizden gelen bazı katkıları da sağlamak durumundayız.” açıklaması uzun zamandır bölge halklarının Türkiye’den beklediği bir açıklama idi.

Türkiye’nin 2013’ten bu yana Suriye, Libya, Kırım ve Azerbaycan politikalarında ulusal çıkarları doğrultusunda inisiyatif geliştirdiğine şahit oluyoruz.

Akar ve Kosova Başbakanı Kurti görüşmesinde, iki ülke arasında askeri, eğitim ve savunma sanayi alanlarında iş birliği ön plana çıktı.

Türkiye-Kosova ilişkileri son 1,5 yıldır yetersiz ve zayıf bir seyirde gidiyordu. Hulusi Akar’ın Kosova ziyareti ilişkilerin bundan sonra daha sağlıklı bir sürece evrilmesine, yeni bir sayfa açılmasına sebep olur inşallah.

Kosova da iki kez seçim kazanmış Albin Kurti hükümetine karşı anlamsız bir atalet vardı. Halbuki bu süreçte siyaset, ekonomi, sanat, kültür alanında ilişkilerin canlandırılması çok önemli. Balkanlarda zamanın ruhu Arnavutlardan yana eserken Kosova, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk toplumları ile dinamik, üretken eylemlere dayalı politikalara ağırlık vermemiz gerekiyor.

Türkiye, Balkanlar’da 11 milyon Müslüman Arnavut, Romen, Boşnak, Türk, Pomak ve Goran toplumları ile tarihsel ilişkilerini sağlam kalıcı temeller üzerine yeniden bina etmelidir.

Türkiye’nin yeni Balkan politikası ile siyasi, dini, etnik ayrışmaların ötesinde Müslüman ve Hristiyan tüm milletleri kucaklayacak projeler üzerinde yoğunlaşmalıdır.

Türkiye’nin Balkanlar da en önemli partneri, tarihsel bağlarının güçlü olduğu Kosova (Arnavutlar) toplumudur. Balkanlarda iki Arnavut devletinin varlığı, Balkanların geleceği ve güvenliğinde Arnavutların stratejik gücü ve önemine işaret etmektedir.

Türkiye’nin Balkanlarda askeri, ticari ve tarım üslerine sahip olması hususu çok önemlidir. 1990’lı yıllarda Arnavutluk başbakanı Sali Berişa’nın Turgut Özal’a önerdiği deniz üssü zamanında maalesef dikkate alınmadı.

Balkan jeopolitiğinin enerji, tarım, iklim ve insan kaynakları açısından güçlü potansiyeli, doğu-batı arasındaki köprü pozisyonu bölgeyi sıcak çatışmalara her zaman açık hale getirmektedir.

Bu nedenle, Avrupa ve Rusya’nın bölgede yaratacağı doğal ve suni krizlerine hazırlıklı olmalıyız.

Nitekim bu aralar, Rusya’nın Balkanlar'da, özellikle Karadağ, Kosova ve Bosna'da Putin ve Lavrov kontrolünde cesur ve tehlikeli politikalar yürüttüğüne şahit olmaktayız.

Rusya, Balkanlar'daki tansiyonu kontrollü arttırarak kendisini bölgesel arabulucu ve güvenliğin garantörü olarak konumlandırmak, aynı zamanda NATO ve Avrupa Birliği'nin hiçbir Balkan ülkesi için güvenilir ortaklar olmadığını göstermek istiyor.

Balkanlar'ın en hassas iki ülkesi Kosova ve Bosna-Hersek' te sorunlar var oldukça NATO ve AB Balkan politikasının istikrar sağlaması mümkün olamayacaktır.

Kosovalı analistlerin büyük kesimi, Putin'in en önemli hedefinin Avrupa'daki güç dengesini Moskova'nın lehine çevirmek ve Balkanları da bu stratejinin bir parçası olarak kullanmak olduğunu düşünüyor.

Moskova’nın etnik gerilimleri körüklemek ve protestoları kışkırtmak, silah anlaşmalarını güçlendirmek, enerji altyapısını ve Rus Ortodoks Kilisesi ile Sırp Ortodoks Kilisesi arasındaki uzun süredir devam eden dini ve kültürel bağları bölgedeki avantajına kullanmak için istihbarat operasyonları başlattığı kanaati bölge için büyük riskler oluşturuyor

Kosova nüfusunun yüzde 90'dan fazla Arnavut olmasına rağmen, Sırplar Kosova'yı Sırp Ortodoks Kilisesi'nin en kutsal mekanı, eski evi olarak görmeye devam ediyor.

Hem Sırbistan hükümeti hem de kiliselerin Moskova'ya olan sadakati, yüzyıllardır süren ortak dini ve kültürel bağların yanı sıra Sırbistan ve Rusya'nın modern Batılı güçlerden izole edilmesine de dayanıyor.

Sırbistan hükümeti, Putin'in "Rus dünyası" ile paralellik gösteren bir "Sırp dünyası" yaratılması çağrısında bulunduğuna inanıyor.

2018'den bu yana Sırbistan'ın savunma bütçesi neredeyse iki katına çıktı ve savunma harcamaları açısından Balkanlar'da lider ülkeler arasında yer alıyor. Yaptırım tehdidine rağmen Moskova, S-400 füze sistemini askeri eğitim için Sırbistan'a gönderdi. Kremlin, bu yıl Pancir-S1 hava savunma sistemleri tedarik seviyesini daha da yükseltti.

Yine, Sırbistan'da "istihbarat toplamaya" hizmet eden ve Kosova sınırına yakın bir yerde bulunan bir "Sırp-Rus insani yardım merkezi" olduğu bilinmektedir.

Moskova’nın ısrarla Kosova'nın bağımsızlığının BM de tanınmasının Rusya'nın onayı olmadan imkansız olduğunu açıkça belirtmesi aslında Sırbistan’ın AB’ne girmesinin çok zor bir durum olduğunu da gösteriyor.

Putin, Kırım'ın Rusya tarafından ilhakını haklı çıkarmak için sık sık Kosova örneğini aktarıyor ve Sırbistan'dan ayrılan batı ülkelerinin tanınmasının "tek taraflı bağımsızlık ilanını" meşrulaştıran bir emsal teşkil ettiğini iddia ediyor.

Kosova kamuoyu, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesinden Avrupa Birliği'nin zayıf tepkisini sorumlu tutmaktadır.

Türkiye, Avrupa’nın yeni isimlendirmesi ile “Batı Balkanlar” politikasını Arnavut toplumları üzerinden bilimsel, kültürel, ekonomik, hukuki, teknolojik gelişim ve donanımlar çerçevesinde yeniden yapılandırmalıdır.