Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Almanya Türk Toplumu (TGD) ve Mercator Vakfı tarafından NSU'nun ortaya çıkmasının 10. yılı vesilesiyle Berlin'de düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, ırkçı terör örgütünün işlediği cinayetlerin vicdanlarda derin yaralar açtığını belirtti.

Nefret ve ayrımcılıkla tüm araçlarla mücadele edilmesini isteyen Şen, "NSU cinayetlerinin ve diğer faili meçhul ırkçı ve yabancı düşmanı cinayetlerin tamamıyla aydınlatılması ve bunların iş birlikçilerinin ve destekçilerinin mahkemeye çıkarılması büyük önem taşıyor." ifadelerini kullandı.

Şen, bununla sadece kamu vicdanın rahatlatılmayacağını, aynı zamanda bu tür olayların tekrarlanmasının önüne geçileceğini ve Almanya'daki Türk nüfusunun kendini güvende hissetmesi için Alman polisine ve adaletine güveni artıracağını kaydetti.

AYDINLATMA SÖZÜ YERİNE GETİRİLSİN

TGD Eş Başkanı Atila Karabörklü de NSU’nun tesadüf sonucu ortaya çıkmasının üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen örgüte ilişkin hala birçok soruya cevap verilmediğini söyledi.

Türk veya başka kökeni olan insanların da Almanya'nın bir parçası olduğunu vurgulayan Karabörklü, "NSU olayı toplum olarak hepimizi ilgilendiriyor. Uzlaşma politikasına ihtiyacımız var. Siyasetçiler bize büyük adımlarla yaklaşana kadar biz NSU cinayetlerinin tamamıyla aydınlatılacağı sözünün yerine getirilmesini isteyeceğiz." ifadelerini kullandı.

TGD’nin diğer Eş Başkanı Gökay Sofuoğlu da Almanya’daki güvenlik birimlerinin içindeki ırkçılık ve aşırı sağcılıkla mücadele edilmesi gerektiğini belirterek, "Buralarda bir şeyler değişmediği sürece saldırıların aydınlatılmamasına şaşırmamamız lazım. Devlet kurumları geçmişten ders çıkarmak yerine aynı şekilde devam ediyorlar." şeklinde konuştu.

HUKUK DEVLETİ İNSANIN KÖKENİNDEN BAĞIMSIZ OLARAK HERKESE EŞİT DAVRANMALI

NSU davasında Şimşek ailesini temsil eden avukat Seda Başay Yıldız ise kurbanların ailelerine nasıl davranıldığına ilişkin dava dosyalarını okuduğunda şoke olduğunu belirterek, "Hukuk devletinin bireyin kökeninden bağımsız olarak herkese eşit olması lazım. Herkese eşit olunacak ve eşit davranılacak." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldız, NSU'nun ortaya çıkmasının ardından Alman istihbaratında bazı dosyaların imha edilmesinden kimsenin sorumlu tutulmamasını ve polis memurlarının mahkemede sorulara cevap vermemesini eleştirdi.

NSU’nun ilk kurbanı Enver Şimşek’in oğlu Abdulkerim Şimşek de babasının öldürülmesinin ardından polisin ailesine suçlu gibi davrandığını anlattı.

Davada cinayetlerin aydınlatılmasını beklediklerini ifade eden Şimşek ancak dava sürecinin babasının öldürülmesinden sonra ikinci kez travmaya yol açtığını belirtti.

TÜRK VE MÜSLÜMAN OLDUKLARI İÇİN ÖLDÜRÜLDÜLER

NSU davasındaki müdahil avukatlardan Mehmet Daimagüler de dava sürecinde her duruşmada Türk konsolosluğundan veya Dışişleri Bakanlığından bir memurun mahkeme salonunda bulunmasından mağdur ailelerin memnun kaldığını belirterek Büyükelçi Şen’e teşekkür etti.

NSU'nun kurbanlarını Türk ve Müslüman oldukları için öldürdüğünü ifade eden Daimagüler, Alman toplumunda Türklere ve Müslümanlara karşı nefretin var olduğunu söyledi.

"Biz Nazi ve ırkçıyı eş anlamı olarak kullanıyoruz. Bu yanlıştır. Her Nazi bir ırkçıdır. Ama her ırkçı Nazi değildir." ifadesini kullanan Daimagüler, ırkçılıkla mücadele edilmesini ve toplumdaki Türk ve Müslümanlara karşı nefretin kamuoyunda konuşulmasını istedi.

NSU TERÖR ÖRGÜTÜ

Almanya'da, 2000-2007'de, 8'i Türk 10 kişiyi öldüren, iki bombalı saldırı düzenleyen ve 15 banka soygunu gerçekleştiren NSU terör örgütü üyelerinin varlığı ve cinayetlerdeki rolü, 4 Kasım 2011'de tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı.

Neonazi terör örgütünün, uzun yıllar boyunca Alman güvenlik birimlerince tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı.

Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatında aşırı sağcı gruplara ve kullanılan muhbirlere ilişkin bazı belgelerin, 4 Kasım 2011'den birkaç gün sonra imha edilmesi de büyük kuşku yaratmıştı.

NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011'de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü.

​​​​​​​Beate Zschaepe ise NSU üyelerinin son kullandıkları hücre evini ateşe verdikten sonra polise teslim olmuştu.