Son dönemde yaşanan sancı, Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne uyum ve entegrasyon sorununun yanı sıra Balkanlar'a yeniden dönen Rusya ve Çin’in ABD ile jeopolitik mücadelesinin tezahürü olarak görülüyor.

Eylül ayından bu yana Bosnalı Sırplar ve Sırbistan devleti Balkanlar'da yükselen tansiyonun baş aktörleri olarak görülüyor.

Kosova ile plaka krizi yaşayan Sırbistan, şimdi de Sırp Lider Milorad Dodik'in Bosna için ayrılıkçı söylemlerde bulunmasından dolayı Bosna Hersek krizi yaşıyor.

Kosova Başbakanı Albin Kurti, Sırbistan'ın Batı dünyasını yeni bir Balkan savaşı ile tehdit ettiğini aktardı. Batı'nın durumu ciddiye alması gerektiğini, eğer kriz önlenmezse Kosova ve Bosna'da yeni gerilimler yaşanabileceğine dair uyarılarda bulundu.

Kurti, Sırbistan'ın Avrupa'yı taviz için tehdit ettiğini son yıllarda yaptığı askeri harcamalara dikkat çekerken durumun eskisinden daha tehlikeli olduğunu vurguladı.

Sırbistan'ın askeri harcamaları 2015'ten bu yana iki kat artarken, bu harcama Balkanlar'da Sırbistan'ı en çok askeri harcama yapan ülke konumuna getirdi.

Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik, Bosna'yı parçalama planını açıklarken 'Dünyada bizi durduracak güç yok' derken bu özgüveninin arkasında Rusya ve Sırbistan olduğu aşikar.

AB sürecinde çırpınan Balkan ülkeleri, kendi içinde siyasi, ekonomik, tarihsel sorunlar, toprak ihlalleri, serbest dolaşım gibi sebeplerle hala ciddi sorunlar yaşamaya devam ediyor.

AB, Balkan ülkelerinden iç sorunlarını kendi perspektifleri doğrultusunda bir an önce çözmesini istiyor.

Balkan ülkeleri liderleri ise ABD, Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve Avusturya devletlerinin dayatmaları, baskıları karşısında sorunların çözümünü AB, ABD ve Rusya’nın inisiyatifine bırakmakta kararlı olduklarını görüyoruz.

Rusya’nın 20 yıl sonra tekrar Balkanlar’a dönüşü ve Çin’in nüfuz arayışları önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde bölgenin siyasal, sosyal değişimlere sahne olacağının işaretidir.

Geçtiğimiz hafta Bosna Hersek’te iki entiteden biri olan Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik’in Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov ile görüşmesini ve Bosnalı Sırplar’ın son zamanlarda sürekli ayrılık vurgularını unutmayalım.

Bosna Hersek ülkesi, Dayton barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana en tehlikeli krizle karşı karşıya.

ABD ve Rusya’nın Avrupa’ya taşımak istediği enerji yolu kavgası Kosova, Yunanistan, Bulgaristan ve Kuzey Makedonya iç siyasetini, güvenlik sorununu tetikliyor.

Balkanlar, Avrupa ve ABD’nin etki alanını sürekli güçlendirmeye çalıştığı önemli bir cephe haline geliyor.

Soros’un bu coğrafya da birçok Avrupa ülkesinden daha güçlü bir şekilde siyaset ve eğitim kurumları üzerinde etkin olduğu bir gerçektir.

Türkiye’nin Yugoslavya’nın dağılması sonrasında Balkanlar’da tarihsel potansiyelini muhafaza etme ve geliştirme çabası maalesef FETÖ ile akamete uğradı.

Son 4 yıldır Balkanlar’da Türkiye’nin yeniden toparlanması mevcut kurumlarımızın algoritmaları ve performansına bağlı olacaktır.

Türkiye’nin AB, ABD, Rusya, Çin ve Soros rekabetine karşın avantajları ve dezavantajlarını çok doğru denklemler üzerinde kurması gerekiyor.

AB’nin derdi Balkan coğrafyası ve toplumunu Batı’ya entegre etmektir. Soros ise, siyasal kültürel geleceği şekillendirme peşinde ciddi yatırımları olan bir kurum. Türkiye ise, tarihsel potansiyelini kontrol etme derdinde.

Bu rekabetin önümüzdeki 5 yıl içerisinde daha da sertleşeceğine şahit olacağız.

Sırbistan-Bosna Hersek, Sırbistan-Kosova, Sırbistan-Karadağ, Bulgaristan-Kuzey Makedonya, Bulgaristan-Arnavutluk ve Yunanistan-Arnavutluk arasında çözülmesi gereken sorunların temelinde Rusya, Çin, ABD ve Avrupa rekabeti yatmakta.

Türkiye’nin bu bölgesel rekabet atmosferinde siyasi, ekonomik, kültürel argümanları ve politik mücadelesinin yeniden kurgulanması gerekiyor.

Gerek Türk toplumu gerek Arnavut, Boşnak ve Hristiyan toplumların iktidar-muhalefet ilişkilerinin geliştirilmesi, kurumlarımızın siyasi ve ekonomik stratejilerinin güçlü bir desteğe ihtiyacı var.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkat çektiği Arnavutluk, Kosova ve Kuzey Makedonya ülkeleri yaklaşık 6,5 milyon nüfusu ile Balkanların lokomotifi olan Arnavut toplumu Türkiye’nin geleceği için çok büyük önem arz etmektedir.

Balkan toplumları arasındaki siyasi krizlerin en önemlisi hiç kuşkusuz, Sırbistan'ın her gün sadece Bosna Hersek'te değil, bölgede de sayısız krizler çıkarmasının temelinde AB ve ABD’nin yeni Balkanlar politikasında Rusya’nın bensiz olmaz girişimi vardır.

Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik’in Belgrad'ın rızasıyla Bosna`yı aylardır abluka altında tutması ve sürekli Bosna`yı parçalamakla tehdit etmesini Sırbistan-Rusya siyasetinin yansımaları olarak okumak gerekiyor.

Türkiye'nin, Sırbistan'ın bu tür manipülasyonlarını engellemesi ve büyük Sırbistan politikası ve Sırp siyasi temsilcilerinin Bosna-Hersek'teki son derece yıkıcı rolüne karşı net bir tavır koyması beklenmektedir.

Sırbistan-Kosova sorunu aynı zamanda Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın Sırbistan ile olan ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Balkanlar da istikrarın önündeki en büyük engel, Sırbistan’ın Bosna Hersek ve Kosova ülkeleriyle olan sorunlarını karşılıklı müzakere ederek ortak bir çözüme kavuşturmaya yanaşmamasıdır.

Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un Avrupa tarafından verilen bütün ödevleri yerine getirmesine rağmen Bulgaristan'ın vetosu dolayısıyla iki ülke ile müzakereler açılamaması Balkanlar da iç sorunların karmaşıklığını gösteriyor.

Türkiye’nin AB etkisinde şekillenmeye doğru evrilen Balkanlar da ciddi güçlü rakipleri ve çözüme kavuşturması gereken (Türk toplumu) sorunları bulunmaktadır.

Dünyanın önde gelen spekülatörü olan ve ekonomik krizlerdeki spekülatif rolü ile tanınan milyarder yatırımcı ve fon yöneticisi George Soros, 2018 yılında Balkanlar'daki Türkiye-Rusya-Çin etkisinin kırılması için ABD ve AB'yi 'göreve çağıran' bir makale yayınlamıştı.

“Balkanlarda Avrupa'yı istikrarsızlaştırmak için bir şans” başlıklı makalesinde, Trans-Atlantik ittifakında birliğin 2. Dünya Savaşı'ndan beri en düşük noktaya gerilediği ve her ulusal genel seçimde AB’nin birliğine meydan okunduğuna dikkat çekti.

"ABD ile Avrupa, bölgedeki tek oyuncular değil. Rusya çıkarları tehdit edilirse, hele de potansiyel NATO üyeliği söz konusuysa müdahale edeceğini net biçimde gösterdi. Karadağ'da 2016'daki başarısız darbe girişiminde bunu yaptı'' iddiasında bulunan Soros, ''Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan varlığını her devlette hissettiriyor” ifadelerini kullandı.

Balkanlar'ı Kuşak-Yol Projesi'nin Avrupa'ya giriş noktası yapmak isteyen Çin'in bölgedeki en büyük yatırımcılardan biri olduğunu aktaran Soros, bu eğilimlere karşı kararlı bir tepki koymak gerektiğini ama bunun kolay olmayacağını dile getirdi.

Soros ailesi, AB'nin Balkan ülkelerini tek tek üye yapması yerine, hepsinin birden AB müktesebatına uyumlu hale gelmesi ve tek bir birim olarak üye olmasını önermiş; böylece 'birlik içinde küçük bir birlik oluşturacak' Balkan ülkeleri arasında tarihi anlaşmazlık ve rekabetin dirilmesinin önüne geçileceğini savundu.

“Bu, başta, AB'ye koşut olarak, serbest ticaret, malların ve insanların serbest dolaşımı sayesinde meydana gelen gevşek bir devletler birliği olacak. Artan refah ve uyumlu birlikte yaşama, bu devletleri, Pekin, Ankara ya da Moskova'nın ekonomik-diplomatik ve askeri etkisine daha az açık hale getirecek.''

"Batılı güçler, Balkan ülkelerini, yerel iş birliği ve nihayetinde Avrupa Birliği'ne giden yolda tutmayı başaramazsa; bu devletler Rusya, Türkiye ve Çin'in nüfuz alanlarına itilecek ve muhtemelen bunların arasında bölünecektir. Yani Balkanlar bir kez daha Balkanlaştırılacaktır.” demişti.

Balkanlar aslında bugün her ülke için adeta açık kapı olarak görülmektedir, açık bir rekabet sahasıdır ve ülkeler siyasi, ekonomik, kültürel dinamikleri gücü nispetinde başarı elde etmektedir.

Soros’un Balkanlar da siyaset ve eğitim alanındaki gücü reel dinamikler üzerinden yürümekte.

TÜRKİYE’NİN YENİ BALKANLARDA AB, RUSYA, ÇİN VE SOROS REKABET SÜRECİNDE AVANTAJLI POTANSİYELİNE KARŞIN SERT, YUMUŞAK VE AKILLI GÜÇ ARGÜMANLARI HAZIR MI?

Türkiye’nin Balkanlar da faaliyet gösteren TİKA, Yunus Emre, YTB, Maarif Okulları, Anadolu Ajansı, Ziraat Bankası kurumlarının merkezi, güçlü, homojen bir eylem politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

ABD’nin Avrupa ya Balkanlarda 6 ülkenin Birliğe hazır hale gelmesi ve Rusya’nın Çin in bölgedeki hamlelerine karşı daha hızlı ve aktif olmasını istemektedir.

Bosna Hersek topraklarında kısa ve orta vadede askeri anlamda sıcak bir savaş beklentisi yok, fakat siyasi gerginliklerin de kısa sürede biteceği görülmüyor.

Bosna Hersek toplumuna zoraki dayatılan Dayton Anlaşması bugün ne Hırvat ne Sırp ne de Boşnak toplumunu tatmin etmemektedir.

AB, ABD, Rusya, Çin’in enerji ve Balkanlar'ın AB üyeliği sorunlarının siyasi artçı sarsıntılarına hazırlıklı olmalıyız.

Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyinin Sırp üyesi ve Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı lideri Milorad Dodik’in; 1992-1995’te yaşanan savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması’nın özüne dönülmezse ordu, yargı ve vergilendirme sistemlerinde radikal adımlar atacağını, Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan edeceğini söylemesi, sadece ülkedeki siyasi krizi iyice tırmandırmış oldu.

Bosnalı Sırpların provokatif çıkışlarına Boşnak liderlerin yanı sıra Avrupa ve ABD’den de sert tepkiler gelmeye başladı.

AB ve Amerikalı yetkililerden gelen Bosna Hersek’in egemenlik ve bütünlüğüne destek açıklamaları gerginliğin kısa vadede sona erdirilmesine işarettir.

Bosna Hersek’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanlığı Özel Temsilcisi Matthew Palmer ve Avrupa Dış Eylem Servisi (EEAS) Müdürü Angelina Eichhorst, ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğüne destek verdiklerini ifade ettiler.

Uluslararası toplumun Bosna Hersek’teki temsilcisi Christian Schmidt geçtiğimiz hafta Bosna Hersek Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Sırp idarecilerin devletin otoritesine meydan okuyan paralel devlet kurumları oluşturmalarına müsaade edilmeyeceğini, Bosna Hersek’in egemenlik ve toprak bütünlüğünü tehlikeye atan söylemlere bir an önce son verilmesi gerektiğini söyledi.

Son 10 yıldır ayrılıkçı söylemleriyle gündeme gelen Dodik’in Belgrad merkezli son söylemleri Bosna Hersek’te sürekli var olan siyasi krizin biraz daha büyümesine neden olurken en çok merak edilen konu aslında Sırbistan devlet başkanı ve başbakanından tansiyonu düşürücü bir açıklamanın gelmemesi idi.

Bosna da son aylarda yaşanan Sırp siyasetçilerin krizlere sebep olduğu diplomatik söylemlerin Moskova ve Belgrad’tan bağımsız olduğunu düşünmemek gerekiyor.

Bosna Hersek’te 1992-95 trajik savaşın ardından Dodik’in çatışmacı popülist açıklamaları halk arasında ciddi tepkilere sebep olurken Bosna’nın 1992 savaş şartlarından çok uzakta olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Bosna’nın ekonomik ve siyasal sorunlarının büyümesine karşın, Boşnak toplumunun birliği moral ve motivasyonunun kuvvetlendirmesi çok önemli bir konudur.

Sırbistan’ın Balkan ülkelerinde, Sırp toplumu üzerindeki politik, kültürel, ekonomik ilişkileri ve operasyonlarının son 10 yılda ciddi mesafeler aldığını görüyoruz.

Bosna Hersek’in Boşnak toplumu, Türkiye, Balkanlar ve Avrupa Boşnak diasporası, siyaset, akademisyen, iş adamları ve sivil toplumu ile beklenen güç birlikteliğini oluşturamadılar.

Bakir İzzetbegoviç’in Balkanlar ve Avrupa bölgesinde stratejik ortaklık yapabileceği Kuzey Makedonya, Macaristan, Kosova, Arnavutluk gibi ülkeler ve Avrupa'da Boşnak diasporası ile ilişkilerinin uzun yıllardır ihmal edilmesi Bosna için büyük bir zaman kaybı oldu.

Bosnalı Sırplar'ın provaktif politik eylemleri ve girişimleri karşısında Boşnak siyasetinin iç sorunlar ve AB endeksli pozisyonları, sadece Türkiye endeksli tutumları ayrı bir sorunu beraberinde getiriyor.

Boşnak siyaseti kendi iç ve dış dinamikleriyle yüzlerini artık Arnavut Kosova ve Kuzey Makedonya’nın Arnavut toplumlarına çevirmelidir.

Boşnak lider İzzetbegoviç ve Boşnak siyasetçiler, akademisyenler ve sivil toplum Arnavut halkları ile kültürel ticari iş birliğini arttırmalıdırlar. Karşılıklı ziyaretler, sosyal forumlarla iki toplumun yakınlaşması kaynaşmasının adımlarını atmaları gerekiyor.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Balkanlar ve AB ülkeleri ile olan stratejik dinamizmini iyi örneklemek gerekiyor.

Kosova Başbakan’ı Albin Kurti, muhalefet lideri ve Başbakan sıfatı ile Bosna’yı ve Aliya İzzetbegoviç’in kabrini ziyaret etmiş ve birçok Batılı ülke bu ziyareti eleştirmiş idi.

Kosova Başbakan yardımcısı Boşnak Emilia Recepi’nin Bosna’yı ve Aliya İzzetbegoviç’in mezarını ziyaret etmesine rağmen Boşnak liderlerin Kosova ve Arnavutluk toplumuna uzak durmaları anlaşılır gibi değil.

Boşnak lider Bakir İzzetbegoviç ve siyasi liderlerin kültürel ziyaretlerle Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Arnavut ve Boşnak şehirlerine giderek Kosova bağımsızlık mücadelesinin sembol kahramanı Adem Yaşari’nin kabrini ziyaret etmelidir.

Üniversite öğrencilerinin karşılıklı bölgesel ziyaretleri teşvik edilmeli, tarihsel, kültürel ortak değerlerin yeni kuşaklarla buluşması teşvik edilmelidir.

Çin’in bir yol bir kuşak politikasının Avrupa giriş kapısı Balkanlardır. Çin en büyük yatırımını Sırbistan’a yaparken bölgesel politikasının siyasi ağırlığını hesaba katmak gerekiyor.

Rusya, Balkan ülkelerindeki Ortodoks toplumu üzerinden siyaset kültürünü yeniden dizayn ederken Boşnakların güçlü ve akılcı dinamik lobilere ihtiyacı var.

Maalesef Boşnak toplumu Aliya İzzetbegoviç sonrası çok ciddi bir siyasi liderlik sorunu yaşamaktadır.

Bosnalı Sırp lider Dodik’in sürekli ayrılık şantajlarına karşın Boşnak siyasilerin Batı'ya ve Sırplar'a karşı alternatif dinamik söylemleri olmalıdır.

Boşnakların Kosova’yı siyaseten tanımama sorunu tolere edilebilir şeydir, fakat Kosova ve Bosna halkları ortak sivil örgütlenme girişimleri sergilemelidir.

Arnavutlar, Balkanlarda Boşnakların paratoner gücüdür.

Balkanlarda 8 milyon Sırp nüfusu arkasına alan Sırp lider Dodik’e karşın, 10 milyon Arnavut, Boşnak nüfusuna hitap edecek kültürel ve politik aklın ortaya konamaması düşündürücü, trajik bir durumdur.

Bosna toplumunun siyasi, ekonomik, kültürel alanlarda Arnavutluk, Karadağ, Kosova ve Kuzey Makedonya Arnavut toplumları ile ilişkilerini güçlendirmeye ihtiyacı var.

Siyaset ve kültürel alanda bugüne kadar sağlıklı bir köprü oluşturulamaması üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durumdur.

Uzun yıllar Sırpların baskılarına direnen Boşnak Arnavut Türk toplumlarının hâlâ uluslararası topluluğun desteğine ihtiyaçları olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Balkan toplumları Avrupa Birliğinden sosyal ve ekonomik refahtan pay almak ve birliğin üyesi olmanın kararını vermişlerdir. Fakat sorunun çözümü AB, ABD ve Rusya arasındaki anlaşmaya bağlı görülmekte.