[Trump] uzun süredir devam eden anlaşmalardan ve organizasyonlardan aniden çekildi. Twitter'da politika değişikliklerini duyurma alışkanlığının yanı sıra müttefiklere saldırdı, diktatörleri kucakladı ve insan hakları ihlallerini görmezden geldi.

Tüm bunlar, Çin, İran ve Rusya'nın çıkarınayken, Amerika Birleşik Devletleri'nin etkisinde gözle görülür bir düşüşe yol açtı. Maalesef bu durum iklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar, nükleer silahlanma ve siber tehditlerle mücadeleye yönelik küresel çabaların devam ettiği zamanda gerçekleşti.

6 Ocak'ta Trump'ın ve Cumhuriyetçilerin sonuçları kabul etmemesiyle Kongre binasına yapılan baskın sonrası oluşan şiddet ve kaos ortamı ABD Dışişleri ve Amerika'nın demokrasisine çok büyük zararlar verdi.

"Trump", Birleşik Devletler'de "kargaşa" aşamasından "yıkım" aşamasına geçti ve geçen hafta yaşananlar, sonuçları ABD sınırlarının ötesine geçen açık bir Amerikan başarısızlığı olarak tüm dünyaya yayıldı.

Bu, post-Amerikan dünyanın ya da artık ABD’nin öncelikleriyle tanımlanmayan bir dünyanın beklenenden daha erken geleceği anlamına geliyor. Buna neden olan, başka ülkelerin kaçınılmaz yükselişi değil, ABD’nin kendi eliyle yaptıkları yüzündendir.

Tüm dünya seyirci

Dünya, ABD’deki olaylara her zaman yakından ilgi göstermiştir. 1950'ler ve 1960'lardaki sivil haklar hareketi ve Vietnam Savaşı protestoları, "Watergate", 2008 mali krizi, Charlottesville olayları, "George Floyd" un öldürülmesi ve ABD’nin "Korona" salgınındaki başarısızlığı gibi.

Ancak 6 Ocak'ta Kongre Binası'nın baskını farklı bir durumdu. Çünkü tüm dünya, Amerikan demokrasisini baltalamayı amaçlayan ve şiddeti teşvik eden, Kongre binasında ve ülke çapındaki pek çok destekçisinin yanı sıra ABD Başkanı'nı da gördü.

[Ayrıca, Koronoyla mücadele ve keşfedilmemiş Rus siber saldırısı ile ilgili ABD sisteminin yeterliliğinin sorgulanmasına sebep olan yasal bir başarısızlık da vardı.]

Ortaya çıkan görüntüler, diğer demokratik ülkeler tarafından ABD’de tehlikeli bir şeyler olduğu hissini pekiştirdi. Bağımsız yargı ve medya kurumlarına bile saldıran bir lidere kaç Amerikalı’nın oy vereceği merak konusuydu.

Son derece ölümcül bir salgın karşısında güçlü bir örnek olma fırsatını kaçırarak, ülkesinin en eski politik normlarının çoğunu ihlal etti?

Bu ülkeler Trump, Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra bile ABD politikasını etkilemesinden ve bir süre daha Cumhuriyetçi Parti'ye hakim olmasından tedirgin.

Böylece, Birleşik Devletler müttefiklerinin çoğunun bakış açısına göre, "Joe Biden" ve "Kamala Harris" idaresinde ‘geleneksel Amerikan tutumu’ sadece kısıtlı bir süreliğine rahat nefes aldıracak. Sonrası meçhul…

Sonuç olarak, müttefiklerin güvenliklerini ABD’ye bağlama konusundaki önceki kararlarını sorgulamaktan başka seçenekleri yok.

"Obama" yönetiminde alınan "Trump" döneminde artırılan bazı önlemler konusunda bundan önce de şüpheler vardı.

Bu tür şüpheler, ister güçlü komşuları pasifize ederek ister askeri güçlerini inşa ederek [ve kullanarak] olsun diğer ülkelerin ABD’nin taleplerini görmezden gelme ve siyasi meselelerin kontrolünü ele geçirme eğilimi anlamına geliyor.

Orta Doğu'da, Avrupa'da ve Asya'da bunun net işaretleri zaten var. Yemen'deki Suudi savaşı, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi ve Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'a verdiği destek, Çin ile Avrupa Birliği yatırım anlaşması ve Asya'daki kapsamlı ekonomik ortaklık için bölgesel ticaret bloğu gibi.

Sonuç; ABD’nin önemini kaybetmediği, ancak artık baskın olmayacağı, daha şiddetli fakat daha az açık bir siyasi ve ekonomik dünya olacaktır.

Özellikle Kongre Binası baskını, Birleşik Devletler'in demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunması konusunda elini zayıflatacaktır.

Washington bir daha demokrasi üzerine konferans verirken veya davranışları nedeniyle başka bir hükümete yaptırımlar uyguladığında ikiyüzlülük suçlamalarıyla karşılaşması muhtemel.

Nitekim, Çin gibi otoriter rejimler, geçen hafta Washington’da yaşananlardan dolayı yönetim modellerinin üstünlüğü, Hong Kong'da veya Sincan'daki baskıyı eleştirirken ikiyüzlülük gösterdiği bahanesiyle çıkıştı.

Amerikan sonrası dünya

Bir ülkenin itibarını yok etmek, onu inşa etmekten daha kolaydır. Ancak hem ABD hem de dünyanın geri kalanının maslahatı adına bu zararları gidermek için elden geleni yapmak gerekir.

Amerika sonrası bir dünyada bile, ABD’nin gücü ve etkisi devam eder. İstikrarlı, açık ve etkili bir uluslararası düzen inşa etme umutları, Amerika’nın katkısı olmadan mümkün değil.

Sadece Amerika’nın biraz öz farkındalığa sahip olması önemlidir. ABD birçok Amerikalının inandığı gibi eşsiz değildir. Buna inananlar ise Amerikan istisnası kavramına bir son vermelidir.

Biden yönetiminin, ‘Dünya Demokratik Devletler’ toplantısı için açıklanan planlarını Amerika’da işler düzelene kadar askıya alması akıllıca olacaktır.

Diğer yandan, Kongre Binası'nın bilinen bir tehdide karşı nasıl savunmasız bırakıldığını araştırmak ve güvenlik açıklarını gidermek için 11 Eylül Komisyonu tarzı bir organın kurulması gibi bazı doğrudan adımlar atılması ve yasadışı eylemlere karışmış olabilecek çok sayıda kişinin adalet önüne çıkarılması gerekecektir.

Amaç, bu tür davranışların sonuçları olduğunu göstermek, dünyaya hukuk ve düzenin bozulmasının kalıcı bir duruma dönüşmesine izin verilmeyeceğine dair mesaj vermektir.

Ancak bunları gerçekleştirmek uzun vadeli çabalar gerektirir. Devlet gelir eşitsizliğini, eğitime erişimi ve diğer fırsatları gözden geçirmelidir; Bunun da genel bir hüsrana yol açma, solda ve sağda popülizm ve radikalizmi beslemeye ihtimali vardır.

Amerikan demokrasisi, önde gelen partilerinden biri devlet yanlısı muhalefet fikrini reddederse ve kendisini ne yapabileceği ile değil, neyi önleyebileceği ile tanımlarsa başarılı olamaz.

Bazı prosedür değişiklikleri, ya adli prosedürler yoluyla ya da iki partili komitelerin kongre bölgelerini yeniden çizme çalışmaları yoluyla seçim bölgelerinin manipülasyonunu azaltmaya yardımcı olabilir.

Ancak nihayetinde bu seçmenlere bağlıdır. Trump'ı güçlendirenlerin gelecekte desteklerini hak edip etmediklerine karar vermeleri gerekecek.

Cumhuriyetçiler, partilerinin daha mı muhafazakar yoksa daha mı radikal olacağına karar vermelidir [ve çoğunluk ikinci seçeneği seçerse, Muhafazakarlar geri çekilip yeni bir parti kurup kurmayacağına karar vermelidir].

Amerikan siyasi kültürünün değiştirilmesi, iddialı ve geniş tabanlı bir gündem gerektiriyor. Bu da sosyal medyada, insanları kendi fikirleriyle uyumlu ses ve bilgileri almaya iten kötü niyetli unsurlarla yüzleşmesini gerektirir.

Ayrıca vatandaşlık eğitimine yeniden yatırım yapılması ve ulusal hizmet kavramının gözden geçirilmesi gerekir.

Nihayetinde, değişikliklerin dayatılamayacağını, yasallaştırılamayacağını bunun kişiyle ilgili olduğunu görüyoruz.

ABD kendisini kanunlar ülkesi olarak görse de, yasalar her şeyi dayatamaz veya yasaklayamaz. Kurallar demokrasinin temelini oluştururken ve iktidarı elinde tutanları yasadışı olanı yapmaktan kaçınmak yerine doğru şeyi yapmaya teşvik etse de, ‘Donald Trump’ her zaman bir kural bozucu olmuştur.

Kongre, yasalarda değişikliğe giderek en kötü uygulamalarından bazılarını düzeltebilir. Biden yönetimi, bazı başkanlık ayrıcalıklarının iptali için Kongre ile birlikte çalışarak duruma yardımcı olabilir. Ancak nihayetinde en önemli şey, ulusun liderlerinin ve vatandaşlarının davranış biçimidir.

6 Ocak yine de utanç verici bir gün olarak tarihe geçmiştir. Ancak bunun siyasetçilere faydalı bir şok yaratacağını umabiliriz. Unutulmaması gereken nokta ise krizlerin her zaman istenen değişiklikle ilgili sonucu vermemesidir.

Nitekim “Yeni Düzen”i harekete geçiren büyük buhrandı. Amerikan dışlamacılığını sona erdiren “Pearl Habor” travmasıydı.

6 Ocak ruh arayışına ve iç reforma yol açarsa, ABD büyük güç rekabetini yönetmeye, küresel zorlukları aşmaya yardımcı olmak için ihtiyaç duyacağı yumuşak sert gücü yeniden kazanabilir.

Her halükarda ABD bundan sonra dünyaya tam anlamıyla hakim olamayacak. Fakat bu Çin tarafından yönetileceği veya kaos içinde olacağı anlamına gelmiyor.

*Foreign Affairs dergisi için Richard Haas tarafından kaleme alınan bu makale Thenewkhalij.news sitesinden çevrilmiştir. Makale ortadoguhaber.com’un editoryal görüşünü yansıtmaz.